WAN - AKP'nin 23 yıllk iktidarında, en az 8 bin 33 kadın katledildi ve bin 381 kadın da şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Wan Kadın Platformu’ndan Ayşe Minaz, “AKP, kadın kırımına imza attı" dedi.
Kadın özgürlük mücadelesi tarihinde bir milat olan 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü, tüm dünyada örgütlü mücadelenin ve direnişin güçlendirilmesi kararlılığıyla karşılanıyor. 21. yüzyılda eril iktidarların kadın düşmanlığı en hat safhaya ulaşırken, yaşamın her alanında yüzyıllardır devam eden ve şiddetin temel kaynağı olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadele de sürüyor. 2002 yılında “Şiddette sıfır tolerans” diyerek iktidara gelen AKP’nin 23 yılı, adeta bir savaş tablosunu gözler önüne seriyor. Kadını “güvenli alan” olmaktan çıkan evlere hapsetmeyi amaçlayan ve “aileyi kutsayan, güçlendiren” politikalar erkek şiddetini kırım boyutuna vardırdı.
‘AİLE YILI’NIN 10 AYI
AKP'nin "Aile Yılı" ilan ettiği 2025'te sona gelinirken, kadın politikalarını nüfus üzerinden yürüten Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, son açıklamasında el yükseltti ve bu kez 5 çocuk öğüdünde bulundu. Ancak “Aile Yılı”nın ilan edildiği 10 ayda, 231 kadın erkek şiddetiyle yaşamını yitirdi, 245 kadın şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti.
Kadınları ve çocukları kapsayan programların bütçedeki payı azaltıldı. 2026 bütçesinde kadının güçlendirilmesi başlığı altında bir kadın için günde 51 kuruş ayrıldı. İktidarın Meclis’e sunduğu 2026 Yılı Bütçe teklifinde “ailenin korunması ve güçlendirilmesi” için 21 milyar 804 milyon 400 bin lira; “kadının güçlendirilmesi için” ise 7 milyar 997 milyon 891 bin lira ayrıldı. Yani “Ailenin korunması” için ayrılan bütçe “Kadının güçlenmesine” ayrılan bütçeyi bu yıl da neredeyse üçe katladı ve kadın yine geri plana itildi. Merkezi yönetim bütçesinin dağıtıldığı 67 program arasında “ailenin korunması” 40’ıncı, kadının güçlendirilmesi ise 58’inci sırada yer aldı.
DEVLETİN VERİLERİ
AKP’li yıllarda kadın kırımı 14 kat arttı. 2009 yılında dönemin Adalet Bakanı olan Sadullah Ergin’in bir soru önergesine verdiği yanıtta; 2002’de 66, 2003’te 83, 2004’te 128, 2005’te 317, 2006’da 663, 2007’de 1011, 2008’de 806 kadının katledildiği aktarıldı. 2013 yılında verilen bir başka soru önergesine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın verdiği cevapta, 2009’da 171, 2010’da 177, 2011’de 163, 2012’nin ilk 9 ayında ise 128 kadın cinayeti işlendiği bildirildi. 2021 yılı Ocak ayında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yaptığı açıklamada, 2017’de 353, 2018’de 279, 2019’da 336 ve 2020’de ise 266 kadının erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirdiğini belirtti.
KADIN KURUMUNUN VERİLERİ
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) verilerine göre ise, 2009'da 109, 2010'da 180, 2011'de 121, 2012'de 210, 2013'te 237, 2014'te 294, 2015'te 303, 2016'da 328, 2017'de 409, 2018'de 440, 2019'da 474, 2020 yılında 300, 2021'de 280, 2022'de 334, 2023'te 315, 2024'te 394, 2025’in 10 ayında 231 kadın katledildi. KCDP'nin şüpheli kadın ölümleriyle ilgili veri tutmaya başladığı, 2020'de 171, 2021'de 217, 2022'de 241, 2023'te 248, 2024'te 259, 2025’in 10 ayında 245 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonun 2025 raporuna göre, 1 Ocak-30 Eylül tarihleri arasında 290 kadın erkekler tarafından katledildi. Verilerin 219’u katliam, 71’i şüpheli ölüm olarak kayıtlara geçti.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
Bir gecede hukuksuz bir şekilde İstanbul Sözleşmesi'nden çekilen 2021 yılında 280 kadın katledildi, 217 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Bu karar, kadın örgütlerince “kadın düşmanı politikaların resmi ilanı” olarak değerlendirildi. Sözleşmeden çekilmenin ardından şiddet artarken, koruma mekanizmaları zayıflatıldı. 2025’in başında “Aile Yılı”nın ilan edilmesinin ardından özellikle Aile ve Nüfus Politikaları Kurulları'nın kurulması ve "doğurganlık hızının artırılması" gibi söylemler, kadınların eşit yurttaşlık haklarını zayıflatan yeni bir dönemin habercisi oldu.
GÜLİSTAN DOKU VE ROJİN KABAİŞ
5 Ocak 2020 tarihinde kaldığı yurttan ayrıldıktan sonra kendisinden haber alınamayan Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku’nun akıbeti aradan geçen 5 yıla rağmen bilinmezken, 27 Eylül 2024’de kaldığı yurttan ayrıldıktan sonra kaybolan ve cenazesi 15 Ekim’de (18 gün sonra) sahilde bulunan Van Yüzüncüyıl Üniversitesi öğrencisi Rojin Kabaiş’ın failleri hala ortaya çıkarılmadı.
Wan Kadın Platformu üyesi Ayşe Minaz, AKP'nin son 23 yıllık kadın politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
ÇÖZÜM KADIN ÖZGÜRLÜK PERSPEKTİFİ
AKP’nin 23 yıllık iktidarında cinsiyetçi bir devlet inşasının söz konusu olduğunu belirten Ayşe Minaz, “AKP iktidarının ideolojik hattı muhafazakar dindarlık üzerine kurulmuş. Bu, cinsiyetçi inşayla kadın kırımına imza atıldı. Kadınlar açısından yaşanan toplumsal politik krizlerin hepsi bugün kadınların içinde yaşadığı cehennemdir. 23 yıllık politikaları gereği birçok uluslararası sözleşmeden çekilmeden tutun, aile içini korumaya dönük, mesela 2025'i ‘aile yılı’ ilan etmeleri, açıklamış oldukları konut projelerinde en az 3 çocuğun olması, evlilik paketleri ve buna benzer birçok şey. Maçlarda dahi kadının nasıl doğum yapacağına ilişkin kampanya başlattılar. Bu kampanyalarla kadın bedeninin nasıl bir savaş alanına dönüştürdüklerini açık bir şekilde görebiliriz. Bunun karşısında ne yapmamız gerekiyor? Kadın özgürlük perspektifinin bir kere toplumsallaşması gerekiyor. Yaşam alanlarımızın sistemin veya iktidarların belirlediği gibi değil, kadınların özgür şekilde yaşayacağı biçimde olmalı, bunun için mücadele etmek gerekiyor” deyi belirtti.
KÜRDİSTAN’DA ÖZEL SAVAŞ
Kürdistan’da artan kadın katliamları ve şüpheli ölümlere değinen Ayşe Minaz, bunun özel savaş politikalarının bir sonucu olduğunu dile getirdi. Ayşe Minaz, “Kadın katliamları toplumsal ve politik krizlerin sonucudur. Kadınların yaşam alanları daraltıldı. Bununla birlikte yoksulluk, göç ve Kürdistan'da uygulanan özel savaş politikaları. Tüm bunların yanı sıra kadın bedenine ciddi bir saldırı var. Bir çok şeyi sayabiliriz. AKP'nin 23 yıllık iktidarında kadının neredeyse adı yok. Bedeni üzerinde tahakküm kurulmak istenen cinsiyetçi devlet politikası var. Maruz kalınan bu sistematik saldırılar kadın kırımını derinleştirdi” ifadelerini kullandı. Tüm baskı ve saldırılara rağmen ciddi bir direncinde söz konusu olduğuna dikkat çeken Ayşe Minaz, “Kadınlar asla geri adım atmadı” dedi.
YARGI AYAĞI: CEZASIZLIK
Yargıdaki cezasızlığa değinen Ayşe Minaz, “Bir kadın öldüğünde teknik olarak bir kişinin hayatı sona eriyor. Bu sadece kişinin veya ailenin sorunu değil. Bu toplumsal bir sorundur. Ancak bu sorun cezasızlıkla, ‘iyi hal’ indirimiyle ödüllendiriliyor. Uluslararası sözleşmelerden çekilerek ödüllendiriliyor. Son yıllarda kadınlar İŞİD’vari yöntemlerle katlediliyor. Bu tarz vakalar o kadar çok arttı ki… Bunlar kadına dönük yaratılmış olan toplumsal öfkenin bir sonucudur. Biz her seferinde şunu diyoruz; AKP hükümetinin kadın bedeni üzerindeki tahakkümünden vazgeçmesi gerekiyor. Kadının nasıl doğuracağını, nasıl yaşayacağını, ne giyeceğini ve nasıl hayatta var olacağına kadın karar verecek. Buna ne kamu, ne iktidar, ne militarist güç ne de farklı bir dizayn karar verecek. Önemli hususların başında mahkemelerde uygulanan ‘iyi’ hal indirimi geliyor. Burada basının ve kamunun dili de çok önemli. Bir kadın katledildiğinde mahkeme karşısına çıkan erkek bir takım elbise giyiyor ve ‘beni tahrik etti, ben aslında onu çok seviyordum' diyor. Sonucu ne oluyor ‘iyi hal’ indirimi. Kadına yönelik işlenen suçlar, politik suçlar kapsamında değerlendirilip, ‘nitelikli suçlar’ grubuna alınarak cezalandırılması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Kadına yönelik şiddetin medyada kullanılan dilden beslendiğinin altını çizen Ayşe Minaz, “Haber bültenleri ya da diğer gündüz kuşağı bültenlerinin dilini değiştirmesi gerekiyor. Bir kadın katledildiğinde tüm toplum sessiz kalıyor. Bu da doğrudan olmazsa da dolaylı olarak kabul etmek ve onaylamak anlamına geliyor. Bu yüzden toplumsal refleksin olması gerekiyor. Kadın özgürlük perspektifiyle yaşam alanları genişletilerek, birçok hizmet sunulabilir” diye belirtti.
YEREL YÖNETİMLERİN ROLÜ VE ÖNEMİ
Yerel yönetimlerin rolüne de değinen Aye Minaz, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) yerel yönetimlerde uyguladığı eşbaşkanlık sistemine dikkat çekti. Belediyelerde Jineoloji atölyelerinin kurulması gerektiğini söyleyen Ayşe Minaz, şöyle devam etti: “Yerel yönetimlere önemli rol düşüyor. Kadına yönelik şiddetin kentlerde konuşuluyor olması gerekiyor. Bununla birlikte kadın politikalarının geliştirilmesi, belediyeler bünyesinde Jineoloji atölyelerinin daha aktif olması gerekiyor. Özellikle lise ve üniversite çağındaki kadınlarla tartışılması gerekiyor. Çünkü kadının toplumsal rolü çok geniştir. Toplumu var eden kadın, toplumun bütün mekanizmalarını harekete geçirendir. Yerel yönetimlerde cinsiyete dayalı bir bütçenin olması ve bütçeyle ilgili taleplerin alınması gerekiyor. Kadına yönelik şiddet istasyonlarının açılması, Alo Şiddet hatlarının açılması, kadın platformları ve kurumlarıyla eş güdümlü çalışma yürütülmesi gerekiyor. Gittiğimiz her mahalle de, her sokakta şiddet var. Bu yüzden yerel yönetimlerin ciddi bir şekilde kafa yorması gerekiyor.”
YARIN: Foza Yûsif: Dünyada kadın perspektifiyle örgütlenmeli
MA / Zeynep Durgut
