WAN - Kadınlara yönelik eşitsizlik haline ve iktidarın “Aile Yılı” tanımlamasının oluşturduğu tehlikeye işaret eden akademisyen Gülçin Özge Tan, kadınların tüm süreçlerden azade siyaset, eğitim gibi tüm alanlarda karar alma pozisyonunda olması gerektiğini belirtti.
AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, İstanbul'da düzenlenen forumda önümüzdeki 10 yılı aile yılı ilan etmesi ve ardından doğum oranın düşüklüğü nedeniyle doğum oranlarının artırılması yönündeki sözlerine tepkiler gelmeye devam ederken, diğer bir tepki ise kadın ve erkeklerin eşit yurttaşlığı oldu. Kadın ve çocukların en çok evlerde katledilmesi üzerine iktidar kadınları eve hapsetti. Wan’da Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’nın (Eğitim Sen) düzenlediği 3’üncü Kadın Kurultayı’na katılan Akademisyen Gülçin Özge Tan, iktidarın kendi ideolojisini aileler üzerinden yürüttüğünü ifade etti.
‘ERKEKLERDEN FARKLI YURTTAŞLIK YAŞIYOR’
Kadınların erkeklerden daha farklı bir yurttaşlık deneyimi yaşadığını ve yurttaşlıktaki farklılıkları da kadınların siyasetteki yerini değiştirdiğini vurgulayan Gülçin Özge Tan, “Cumhuriyetten bu yana değişmeyen şey; kadınların yurttaşlıklarının ikincil dereceden yaşanıyor olmasıdır. Yurttaşlık sorumluluklarını yerine getirme konusunda hepimiz eşitiz ama özellikle yurttaşlığın getirdiği temel hakların kadınlar açısından düşündüğümüzde erkeklerle eşit seviyede değil. Bu eşitsizlik bizlerin siyasal süreçlere katılımını da etkiliyor. Özellikle kamusal ve özel alanların da net sınırların çizilip kadınların bilhassa 2010 sonrası süreçte, kadınların özel alana yeniden geri çağrılması ile birlikte yurttaşlıkta geriye doğru akmaya başladı. Sizler ne kadar özel alana, aile içine çağrılıyor ve görülüyorsanız, sadece anne olarak benimseniyorsanız bu da sizleri hem kamusal alandan hem de siyasal alandan yavaş yavaş geriye çağırma ile sonuçlanıyor” dedi.
‘EŞİT SÖZ HAKKI ALAMIYORLAR’
Kadınların eşit sürecin parçası olmadığına, yurttaşlığın eşit koşullarından faydalanmadığı ve sürecin hiçbir yerinde eşit temsil edilmediğinin altını çizen Gülçin Özge Tan, “Kadınlar süreçlerde eşit söz hakkı alamıyorlar. Söz hakkı alamadıkça kadınların ihtiyaç duyduğu herhangi bir süreç gerçekleşmiyor. Yasal önünde çok sıkıntımız yok, İstanbul Sözleşmesinden geri çekilmesine rağmen 6284 yasa hala elimizde güçlü bir kaynak, güçlü atıflar var. Yasal düzenlemede elimiz hala güçlü ama fiili zemine taşıyamıyoruz. Çünkü eşit bir şekilde yönetimde, siyasetteki karar alma süreçlerinde, bürokrasi de yer alamıyoruz bu da temel olarak yurttaşlık temelindeki farklılaşmadan, erken cumhuriyetten bugüne kadar yaşanan yurttaşlık eşitsizliğinden kaynaklanıyor. Özellikle, kamusal ve özel alanın ayrımın yeniden eskiye dönüş şeklinde kadınların soyutlamasına bağlıyor. Kadınları pasif bir uysallığın içerisine hapsedip oradan çıkılamıyor” dedi.
‘KADIN HAKLARINA AYRI BİR BAŞLIK AÇILMALI’
Gülçin Özge Tan, “Aile yıllı ve toplumsal cinsiyet rolleri iktidarın son zamanlarda sıkça kullandığı bir ifade haline geldi. Toplumsal cinsiyet kelimeleri üzerinden, kelimenin kullanımına dair tartışmalar yürütülmeye başlandı. Aslında kamusal ve özel alanın ayrımı kadınların yıllardır mücadelesini, kamusal alana taşma, aktif biçimde kullanma çabaları, özel alanın politikliğin de gösterme çabaları, mücadelenin de yeniden geri dönüşün bir mücadelesidir. Aile yılı kapsamında yapılacak çok şey var, aileye dair bir şeyler düzenlenecekse, kadınların özelinde hak temelli bir yerden aileye ve çocuklara yönelik çok şey yapılabilir. Ama bizler aile deyince sadece kadınları düşünüyoruz, onlara biçilen roller üstünden annelik ilişkisini düşünüyoruz. Tanımlanan belirli kalıp yargıları, normatif aile düzeni var. Ve bunu üzerine şekillendirmeye çalışılan bir toplum düzeni var” diye konuştu.
Aile kavramının iktidar şebekesi olduğunu ve iktidarların kendi yasalarını yürütme yeri olarak gördüklerini ifade eden Gülçin Özge Tan, şöyle devam etti: “İktidarlar kendi ideolojisini aileler üzerinden yürütüyor. Bu ideoloji kadınları bugün ev alanına çağırıyor. Orada annelik görevi ile özdeşleştiren, sosyal güvence bakımından bir erkeğe bağlı kılan bir yere çekiyor. Kadınların uzunca süredir verdiği mücadelenin akışına tam tersi bir yere sürükleyen bir hat olarak karşımıza çıkıyor. Ailedeki yoksulluğu, kadın cinayetlerini, ev içinde katledilen kadınları, ailedeki yoksulluğa bağlı gelişen intiharları konuşacaksak eğer o zaman aile yılını konuşabiliriz. Erkeklik krizi neticesinde yoksulluğa bağlı olarak gelişen aile katliamlarını da konuşalım o zaman.”
‘KADIN MÜCADELESİ YENİ BİR YERE EVRİLİYOR’
Kadın mücadelesinin yeni bir yere evrildiğini söyleyen Gülçin Özge Tan, yıllardır şiddete karşı mücadele yürütüldüğünü şimdi daha büyük bir tehdidin sorunlara eklendiğini belirtti.
Kadınların aynı ölçüde siyasete katılım ve yurttaşlık deneyimlerine de yoğunlaşması gerektiğini ifade eden Gülçin Özge Tan sözlerini şöyle tamamladı: “Şiddet sarmalından çıkamıyoruz. Kadınların olmadığı herhangi bir sürecin gerçekleşmeyeceği de çok açıktır. Kadınların varlığı yadsıyarak gidilemez ama bütün süreçlerden azade en öncelik de siyasete, karar alma mekanizmalarında, bürokrasi, eğitimde kadınların yönetici ve karar alma pozisyonlarında olması gerekiyor” diye konuştu.
MA / Özlem Yacan