Rüya Kurtuluş: 2026 kadınlar için mücadele yılı olacak

img

İSTANBUL  - Yıl içerisinde erkek şiddeti, kazanımları hedef alan saldırılara karşı mücadele ve barışın en önemli gündemleri olduğunu belirten Kadın Savunma Ağı’ndan Rüya Kurtuluş, “2026 yılı da mücadeleyle geçecek bir yıl olacak bizim için” diye belirtti. 

2025 yılını geride bırakmaya sayılı saatler kaldı. Kürdistan ve Türkiye’de 2025 yılı önemli gelişmelere ve olaylara sahne olurken, bu yılın da değişmeyen gündemlerinin başında erkek şiddeti geldi. “Aile Yılı” ilan edilen 2025’in 11 ayında 260 kadın erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirdi, 267 kadın şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. İktidarın “güçlü aile” söylemi, kadınların hak taleplerini bastırmanın bir aracı haline getirildi. Kadınlar bir yandan artan şiddet, yoksulluk ve güvencesizlikle mücadele ederken, diğer yandan iktidarın erkek şiddetini besleyen politikalarına karşı ses yükseltti. 
 
Kadın Savunma Ağı’ndan Rüya Kurtuluş ile 2025 yılını ve 2026 yılında geliştirilmesi gereken mücadele hattına ilişkin konuştuk. 
 
MÜCADELEYE DEVAM 
 
Kadınların erkek egemen sisteme karşı mücadele dolu bir yılı geride bıraktığını belirten Rüya Kurtuluş, daha özgür ve eşit bir yaşam için mücadeleye devam edeceklerini söyledi. Rüya Kurtuluş, “Mücadele hep bir şekilde birbirini takip ediyor ve birçok kadın mücadeleye katılmış oluyor. Onun aktif sokak ayağına da katılmış oluyor ya da gündelik hayatın içindeki bin bir çeşit direnişimizle bu mücadelenin içerisinde oluyoruz. 2025 yılı zorlu bir yıldı. Son yıllar daha zor çünkü kadınlar erkek egemen sistemde sömürülüyor. Bedenimiz ve emeğimiz üzerindeki tahakkümü her geçen yıl daha çok hissediyoruz. Sistematik devlet politikasına karşı mücadele yürütüyoruz” dedi.
 
İKTİDARIN ‘AİLE YILI’ 
 
İktidarın yılın başında “Aile Yılı” ilan edilerek kadınların bedenleri, doğurganlığı ve emekleri üzerinden bir politika uyguladığını vurgulayan Rüya Kurtuluş, “Tam uygulayabildiler mi derseniz, bence olmadı. Planladıkları birçok şeyi yapamamış oldular. İktidar karşısında bu yıl iyi direndik. Çocuk ve yaşlı bakımı gibi sorumlulukların yine kadınların omuzlarına yüklenmesi durumu var. Yani yükü azaltmak yerine bu yük daha da ağırlaştırılıyor. İktidarın aile organizasyonuna karşı kadınlar alanlarda direndi. İktidarın ‘aile yılı’nın sistematik bir politika olduğunu, kadınların bedenleri ve emeklerini denetleme politikası olduğunu iyi biliyoruz.  Tabiki hala bu tehlikeyi savurabilmiş değiliz ve mücadeleye devam ediyoruz. 2026 yılı da böyle mücadeleyle geçecek bir yıl olacak bizim için” diye belirtti. 
 
BARIŞ VE DEMOKRATİK TOPLUM SÜRECİ 
 
Rüya Kurtuluş, 2025 yılının ayrıca Kürt sorununun çözümü bağlamında tartışmaların yürütüldüğü bir yıl olarak öne çıktığına dikkati çekerek, ekledi: “Türkiye’de Kürt sorununun çözümüne dair yeni bir süreç başladı. Bu yeni süreci tam olarak herkes aynı adlandırmasa da kadınlar açısından, barışa ve Kürt sorununun demokratik çözümüne doğru ilerlemesi gereken bir süreç.  Kadınların uzun zamandır barışı birlikte örmeye dair bir örgütlenmesi vardı. Özellikle feminist kadınlar, Kürt kadın hareketinden kadınlar, sosyalist kadınlar bir araya gelerek, kadın hareketinin toplamı bir barış örgütlenmesi kurmuş oldu. Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi, bu açıdan önemli bir yerde duruyor. Öte yandan yine bir süredir çok konuştuğumuz medeni haklarımıza dönük saldırılara karşı da özellikle de nafakanın tartışılmaya başlanmasıyla beraber ‘Medeni Haklarımızdan Vazgeçmiyoruz’ kampanya grubu kuruldu.  Bu iki kapsamlı organizasyon çeşitli kadın örgütlerini bir araya getiren örgütlenme oldu. Farklı kesimlerin biraya gelerek Türkiye’de kadınların ve toplumun yaşadığı sorunlara dair örgütlenmesi ve bunun mücadelesini birlikte vermesi bizle açısından çok önemli.”
 
KADIN ÖRGÜTLENMESİ 
 
Yıl içerisinde kadın mücadelesine dönük büyük saldırıların olduğunun altını çizen Rüya Kurtuluş, ciddi bir direnişin yıl boyunca devam ettiğini vurguladı. Rüya Kurtuluş, “Özellikle 19 Mart sürecinde CHP’li belediyelere dönük başlayan operasyonun üzerine yükselen sokak hareketi içerisinden çok özgün bir hareket çıktı. Burada da, genç kadın örgütlenmelerinin güçlendiğini, daha derli toplu hale gelebildiğini görebiliyoruz. Tabii ki öte yandan her birimiz daha çok kadına ulaşmak için mahallelerde, iş yerlerinde, sokakta çeşitli çalışmalar yürütüyoruz. Örgütlenme açısından sınırlarımızı zorluyoruz ama zor olduğunu da biliyoruz çünkü örgütlü mücadeleye dönük saldırılar  çok güçlü. Birçok arkadaşımız tutuklandı, hapsedildi, hala cezaevinde olanlar var. Hiç yoktan dosyalarla, 1 Mayıs operasyonlarıyla, HDK operasyonlarıyla birçok arkadaşımız cezaevine girdi çıktı. O dosyaları, davaları birlikte sahiplendik. Ama yine de Türkiye’de örgütlü mücadeleyle geldiğimiz koşullarda çok ciddi bir faşist baskı sürüyor. Sürekli denetimler, yasaklamalara maruz kalıyoruz. Sokakta yaptığımız her işin engellenmeye çalışılması, özellikle LGBTİ+’lara dönük saldırıların artmasıyla birlikte eylemlerde neredeyse bir ‘cadı avına dönüş’ tıpkı Orta Çağ’daki gibi. Renklere, kimliklere kıyafete dönük ayrıştırmaların seçici bir biçimde uygulandığını görüyoruz. Dolayısıyla örgütlenme açısından hem çok pozitif yönde adımlar attık bu yıl hem de zorlu bir dönemeç içerisinden geçtik. Bu yasaklar ve saldırılar önümüzdeki yıl açısından da mücadele konumuz olacak” ifadelerini kullandı. 
 
ERKEK ŞİDDETİ VE CEZASIZLIK 
 
Her yıl olduğu gibi bu senede en çok odaklandıkları konunun erkek şiddeti olduğunu dile getiren Rüya Kurtuluş, “Şiddet artık sokakta da çok pervasızlaşmış vaziyette. Bu yeni tip çeteleşme, silahlanmanın artması, gerçekten devletin bu çetelerle, bu erkeklerle kurduğu iş birliği, öte yandan da hane içerisindeki faillerin cezalandırılmaması, yeterince cinayetleri ya da şiddeti önlemeye dönük politikaların üretilmiyor olması, kadın örgütleriyle ortak çalışmaların yapılmıyor olması şiddete karşı mücadelede daha fazla adım atılması gerektiğini açığa çıkarttı. Kadın cinayetlerine karşı feminist grup kuruldu ve orada katilin kim olduğunu anlatmak istedik. Çünkü katiller devletten, patriyarkadan güç alıyor ve kendilerinde kadınlar üzerinde şiddet uygulama hakkını görüyorlar. Bu şiddete karşı mücadele ederken, devlet bu failleri, ‘sapık’, ‘katil’, ‘uyuşturucu bağımlısı’ ya da ‘psikolojik sorunları olan insanlar’ olarak kategorize ediyor. Erkek şiddetinin sistematik bir nedeni var ve temeli patriarkaya dayanıyor. Devlet politikaları, hukuk sistemi ve medya yapısı, erkek egemen sistemini güçlendiriyor ve erkekler kadınlar üzerinde şiddet uygulama hakkını kendilerinde görüyorlar. Dolayısıyla erkek şiddetine karşı mücadele en önemli gündemlerimizden birini oluşturuyor” diye belirtti. 
 
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ SONRASI 
 
Türkiye’nin, Tayyip Erdoğan’ın kararıyla 2021 yılında İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini hatırlatan Rüya Kurtuluş, “Uluslararası hukukta ve Meclis’te onaylanmış bir sözleşmeden böyle çekilmek mümkün değil. Bu durum ancak hukuksuzlukla izah edilebilir. 6284 sayılı Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair düzenleme doğrudan bu sözleşmeyi kendisine referans alarak hazırlanmış bir kanundur. 2021 yılından bu yana kadınlar açısından ne değişti? Buna dair bir veri yok. Bu sözleşme kadılar açısından koruyucuydu.  Şu an kadına yönelik şiddete karşı bütüncül bir politika yürütülmediğini, boşanma süreçlerinin uzadığını biliyoruz. O günden bu güne kadın cinayetleri arttı ve artık şüpheli kadın ölümleri yaşanmaktadır. Devletin şiddete karşı mücadelede görevini yapmaması, kadınlara ve LGBTİ+lara  yönelik nefret söylemleri, aile dayatmaları vecinsiyetçi hutbelerle erkek şiddetini artırdı. Sözleşmeden çekilmenin etkilerini buradan görebiliyoruz.  Devlet istatistiği olmasa da anlayabiliyoruz”  değerlendirmesinde bulundu. 
 
“Aile Yılı”nın ilan edildiği Ocak ayından bu yana kadın katliamları ve şüpheli ölümlerin arttığını vurgulayan Rüya Kurtuluş, 2026 yılının bütçe görüşmelerinde ayrılan kaynakları gördüklerini söyledi. Devletin kadınların korunması için kaynak ayırmadığı gibi tersine aileyi güçlendirmeye çalıştığını belirten Rüya Kurtuluş, “Genç nüfus artışıyla ucuz iş gücü isteniyor. Aileyi güçlendirirken kadını hane içine tanımladıkları fonksiyona göre konumlandırmaktır. Esnek çalışma biçimleri dayatılıyor ama bu kadınlar için köleliktir. Hane içinde zaten yaptıkları işler devam ederken bir de para kazanacakları işlere koşuyorlar. Kadınlar artık bu sömürüyü görüyor ve şiddet dolu hanelerde yaşamak istemiyorlar. İktidar ‘Aile Yılı’nı dayatıyor bizde direniş ortaya koyduk” dedi.
 
NASIL BİR BARIŞ? 
 
Çatışmalı süreç ve savaşlardan en fazla etkilenen kesimin kadınların olduğunu anımsatan Rüya Kurtuluş, “Dünyadaki barış süreçlerine bakıldığında kadınların olmadığı süreçlerin toplum açsından eksik kaldığını görüyoruz. Türkiye’deki özel savaş politikalarının etkilerini en çok kadınlar yaşıyor. Kadınların bedenlerinin bir savaş ganimetine dönüştürülmesi son bulmuş değil. Türkiye’de Kürtlere karşı yürütülen savaşta kadın kazanımlarına yönelik bir saldırı var. Kayyım geldiğinde kadın kurumları kapatıldı. Aynı zamanda kadın siyasi tutsaklar var, hasta tutsaklar ve infaz yakmalar yaşanıyor. Buna karşı da mücadele ediyoruz. Barış süreçlerinde kadınların aktif olması çok önemli. Bu nedenle de feminist kadınlar Türk, Kürt, sosyalist bir çok kadın, Barışa İhtiyacım Var İnisiyatifi’ni kurdu. Ankara’da Meclis önünde taleplerimizi açıkladığımız bir eylem yaptık. Operasyonların durması, tutsakların bırakılması, anadilde eğitim gibi taleplerle bir eylem yaptık. Barış kadınlar olmadan olmayacaktır. Kadınların özgürlüğü tüm toplumun özgürlüğü olacaktır. Kadın kazanımlarına dönük saldırılara karşı hep beraber dayanışma içinde alanlardaydık. Bu yıl ise nasıl bir barış istediğimizi hep birlikte adım atarak yürüyen sürecin öznesi olarak müdahale etmeliyiz.  Kadınların olmadığı bir barış mümkün değil” ifadelerini kullandı. Meclis komisyonunun çalışmalarının devam ettiğini belirten Rüya Kurtuluş, “Bu çalışmalarda sadece bir kere dinlendik. Ağırlıklı olarak iktidara yakın olan kadın örgütleri vardı. Biz de Kadınlar Birlikte Güçlü olarak üç kişi bu komisyona katılarak, barışın kadınlar olmadan inşa edilemeyeceğini anlatan bir sunum yaptık. Barışın, eşitliği ve özgürlüğü getirmesi için kadınların aktif rol oynaması gerekiyor. İktidar kadınları özne olarak görmese de biz bu konuda sokaktaki gücümüzle müdahale etmeye çalışıyoruz. Bütçenin savaşa değil kadınlara ayrılmasını dile getiriyoruz” diye belirtti. 
 
11. YARGI PAKETİ 
 
Meclis’ten geçen ve Resmi Gazete’de yayımlanarak resmileşen 11. Yargı Paketi’ne de değinen Rüya Kurtuluş, şöyle devam etti: “Kadın ve LGBTİ+ örgütü olarak bunun nefret söylemlerini ve hak gasplarını yasallaştırıldığını söyledik. Çok muğlak bir genel ‘ahlak’ kavramı var. Her şeyi suç sayabilecekleri bir düzenlenme öngörülüyor. Bu düzenlenmeyi ilk defa duymadık, HÜDAPAR’ın hazırladığı yasa taslak önerisiydi. Bu taslağa karşı eylemler yaptık ama yasaklandı. Taslaktan kimi maddeler çıkartıldı ve yasal düzenlenmede bir kazanım elde ettik. Ancak uygulamaya bakarsak, o taslakta geçen nefret maddeleri uygulanıyor. Manifest grubu üyelerinin ceza alması, dizilere gelen yasaklar, LGBTİ+ derneklerinin kapatılma girişimleri, sokaklarda arkadaşlarımızın dış görüşü nedeniyle GBT’ye tabi tutuluyor olması fiilen bir yöntem. Hormon tedavisi de yasak değil, ama erişim zor oluyor. Yine pakette önemli olan bir af maddesi var ama siyasileri kapsamıyor. Hırsız ve katiller salıverilecek bu yasayla. Burada da mücadele ettik. Çünkü izinle çıkıp cinayet işleyen failler oldu. Bir anda bu yasada çekildi. Ama cezasızlık maddeleri var. Çok adaletsiz bir yargı sistemiyle karşı karşıyayız. Topluma karşı suç işleyenlerin ceza almasını istiyoruz.
 
MÜCADELE HATTI 
 
Erkek şiddetine ve emek sömürüsüne karşı barış mücadelesini nasıl örgütleyeceğimize dair kadınlarla tartışıyoruz. Kadınların dayanışması çok önemli. Bu ağları güçlendirmek ve kadınlara ulaşmanın çok önemli olduğunun farkındayız. Bu yıl ‘Aile Yılı’ ilan edildi seneye başka bir şey ilan edilebilirler. Bizler şiddeti açığa çıkaracak ve devletin sorumluluğunu gösterecek bir mücadele hattı örgütlemeye çalışıyoruz.  Kadın dayanışmasıyla mücadelemizi yükselteceğiz.”