Ege İnsan Hakları Okulu başladı

img
İZMİR - Ege İnsan Hakları Okulu, Nesin Matematik köyünde başladı. Kürt sorununun çözümüne dair konuşan Gültan Kışanak, "Bütüncül hukuk içerisine meseleye bakmak lazım" dedi. 
 
Hukuk örgütleri tarafından düzenlenen Ege İnsan Hakları Okulu'nun, Şirince'de bulunan Nesin Matematik Köyü'nde “Hukuktan Tahayyüle: Demokrasi ve Barışın Toplumsal İnşası” başlığıyla 3 gün sürecek etkinliğinin ilk günü başladı. Üç oturumdan oluşan etkinliğin 1'inci gününde Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, siyasi parti temsilcileri, çok sayıda hukukçu ve akademisyen katıldı. 
 
Program 2015 yılında katledilen Amed Baro Başkanı Tahir Elçi için hazırlanan sine vizyon gösterimi ile başladı. Etkinliğin açılış konuşmasını "Barışı kavramak: Hukuk, siyaset ve hakikat" başlığıyla siyasetçi Gültan Kışanak yaptı. 
 
Gültan Kışanak Konuşmasına Tahir Elçi'yi ve özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenleri andı. Kürt sorunun inkar siyaseti olduğunu söyleyen Gültan Kışanak, 1924 Anayasası'nın inkar siyasetindeki yerini anlattı. Gelinen aşamada Kürtlerin hukuki varlığın tanınmasının önemli olduğunu aktaran Gültan Kışanak, tarihsel süreç içerisinde Kürtlerin üretimleri ile varlığını kanıtladığını söyledi. Gültan Kışanak, Kürt sorununa güvenlikçi politikalarla yaklaşılmasının yanlış olduğunu söyledi. Meselenin çözümünde barış ve demokrasinin birlikteliğine vurgu yapan Gültan Kışanak şu şekilde devam etti: "Böyle bir meseleyi devrime havale ediyorlar. 'Bekleyelim devrim yaparsak Kürt sorunu çözülür' demek tarihi sorunun çözümünden bizi alıkoyar. Türkiye siyasetinin bu sorunla yüzleşmesi lazım. Kürt halkı kadar kimsenin yüreğinde ve zihninde bu sorunun çözümü için çalışan kimse yok. Günlük siyasetle bu soruna yaklaşılıyor ve Kürt sorunu siyasette araçsallaştırıldı. Ama bu sorun araçsallaştırılmayacak kadar bölgesel ve küresel bir siyasettir. Yanı sıra bizim böyle bir mucize bekleyen bir halimiz var. Hukuk kapısının açılması için yapılması gerekenler var. Birincisi Demokratik entegrasyon. Entegrasyon öncelikle Kürtlerin tanınmasını gerektirecektir. Tanınma olmadan entegrasyon olmaz. Meclis komisyonun acilen üzerinde çalışması gereken konu bu. İkincisi özgürülük yasaları. Kürt varlığını yasal güvenceye alacak yasalar. Üçüncüsü genel demokratikleşme ve dördüncüsü ise yasa değişikliği gerektirmeyen idari ve siyasi çözümler. Bunlar birbirinden bağımsız değildir. Bütüncül hukuk içerisine meseleye bakmak lazım."
 
200 YIL SONRA KÜRTLER MASADA
 
Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu’nun Kürt sorunun çözümünde ve demokratik toplumun kurulmasında önemli bir kaynak olduğunu söyleyen Gültan Kışanak, yeni dönemin stratejisi demokratik topluma ulaşmaktır. Bu stratejinin en önemli konusu kadın sorunun çözülmesi ve daha eşitlikçi bir düzenin kurulması. Örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller kaldırılırsa bu kolay olur. Demokratik siyaseti temsili demokrasiden ayırmak lazım. Barış ve demokratik stratejisinin temeli demokratik ulus, modernite ve cumhuriyettir. Bu formülü kaybetmemek lazım. Artık tereddütlerimizi ortadan kaldırıp yapmamız gerekenlere odaklanmamız gerekiyor. Devletin yapması gerekenler var fakat bu adımlarda belli müzakereler sonucu atıldığını bilmek lazım. Önemli olan bizim bu süreci halk olarak tüm paydaşlarla birlikte sürecin içine girmek. Kürt meselesi son iki yüz yılda idam sehpasından inmemiştir. Şimdi ilk kez kırk yıllık isyanın lideri Sayın Öcalan ile bir masa kuruldu. 200 yıldır Kürtler ilk defa masaya oturuyorlar" diye konuştu. 
 
'SOSYAL DARWİNİZM KENDİSİNİ DAYATMAKTA'
 
Gültan Kışanak'ın konuşmasının ardından "Otoriterleşme çağında siyasal çözüm arayışları" başlığıyla program devam etti. 
 
Programda ilk olarak söz alan Prof. Dr. Hamit Bozarslan, tarihsel süreç içerisinde Ortadoğu'da yaşanan savaş ve çatışmalara değinerek "Burada söz konusu olan uzun süreli bir şiddet olgusunun olması. Zamana yayılan bu şiddet olgusu mekanın gelişmesine neden oldu. Şiddet olgusu Afganistan'dan Ortadoğu'ya, Afrika'ya ve birçok yere yayıldı. Bu değerlerin yok olmasına neden oldu" ifadelerini kullandı. İslam siyasetinin Ortadoğu siyaseti üzerindeki etkisine değinen Bozarsalan ardından "Geleceği ön göremeyen kültüre geçmeden İslam şiddet kültüründen kurutulamaz. Son iki yüz yılda Sosyal Darwinizim kendisini dayatmakta ve farklılıklar görülmemektedir. Kemalizm'de bu yaşandı. Bugün Suriye'de farklılıklar görülmüyor. Sosyal Darwinst perspektiften kurtulmamız lazım. Ortadoğu'da iktidar ve liderler yırtıcı şekilde görülüyorlar. Siyaset hesap verme değil birilerinin cezalandırılması olarak görülüyor. Özgürlük ancak hesap verebilme ve sorumluluk olduğu zaman olur. Örneğin hiçbir ittihatçı yaşanan bu kadar sorundan kendisini sorumlu tutmamaktadır. Özgürleşme ve sorumlulaşma arasında bir bağ kurulmazsa Ortadoğu'da bu sorunlar bitmez. Ortadoğu'da güvenin imha edilmesi aynı zamanda medeniyetin kaybolması anlamına gelir. Son yüzyılda bütün ideolojilerin çöktüğünü görüyoruz. Şu anda Ortadoğu'daki sorunların uluslaştırılması önemli sorun. Enternasyonal bir bakışla sorunlara yaklaşmak lazım" şeklinde konuştu. 
 
'GÜNÜMÜZ FAŞİZMİ SAVAŞ-BARIŞ İLİŞKİSİNİ DEĞİŞTİRDİ'
 
Ardından konuşan Prof. Dr. Şebnem Oğuz faşizm kavramının kullanılmasından korkulduğunu söyleyerek farklı ideolojilerle bunun nedenlerini açıkladı. Şebnem Oğuz, "Günümüz faşizmi savaş-barış ilişiklisini değiştirdi. Klasik faşizm işçi hareketini bastırarak iktidara geldi. Günümüzde böyle bir durum söz konusu değil. Seçimleri askıya almadan iktidarlar başa gelebiliyor çünkü devrimci bir tehdit yok. İktidarlar böylelikle kendilerini yeniden kuruyorlar. Günümüz faşizmi daha hızlı. Her gün yeni gelişmeler yaşanıyor. Örneğin Trump'un başa gelmesiyle her gün yeni şeyler yaşanıyor. Kapitalist toplumlarda kesimlerin zamansallıkları farklılğı oluşturdu.  Günümüzde zamanı yöneten bir faşizm var. Toplumların zamansallığını yönetiyor. Örneğin günümüzde iktidar CHP'yi ani gözaltılara baskılamaya çalışıyor ve DEM Parti'ye ayrı bir politika uyguluyor. Böylelikle muhalefet partilerle bir eş zamansızlık oluşturuyor. Klasik faşizmi süreç içerisine kurumsallaştı. Günümüz faşizmi kurumsallaşmaz. Günümüz faşizmi bir kriz yönetimidir. Yeni krizler üreterek onları yönetir. 'Burada konuştuğumuza göre faşizm yok' diye bir durum söz konusu değil faşizm zaten şu anda başta. ABD, Hindistan, İsrail ve Türkiye'de benzer faşizm var. Sömürgecilik ve faşizm arasındaki ilişki bakımından bu ülkeler arasında bir benzerlik var. Türkiye'deki faşizme karşı ortak direnişten bahsetmek için ortak bir mücadele tahayyüllünden bahsetmek lazım" ifadelerine yer verdi. 
 
TÜRKİYE VE DÜNYA'DA HUKUKUN ARAÇSALLAŞTIRILMASI
 
Son olarak Avukat Türkan Aslan Ağaç söz aldı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hukukun araçsallaştığını belirten Türkan Aslan Ağaç, Kürt meselesinde devletin tavrının bunda en büyük göstergesi olduğunu ifade etti. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne devletin Kürt'lere uyguladığı baskıları ve yaptığı hukuksuzlukları sırladı. Türkan Aslan Ağaç, "Kürtler açısından 2016 dönemi sonrası tasfiye siyaseti başladı. Kayyum uygulamaları Kürtler üzerinde başladı. 2016 sonrası hukukun görevi siyasal alanı daraltma oldu. Kürt meselesi Türkiye'de hukukun adalet üretmemesinin en görünür yüzü oldu" dedi.  Ardından popülist iktidarların hukuk üzerindeki etkilerine Dünya'daki iktidarlılarından örnekler veren Türkan Aslan Ağaç, Küresel anlamda hukukun araçsallaştırılması ile artık kimse hukuktan kimse bahsetmiyor. Hukuk ile siysal rejimlerin inşasından bahsedebiliriz. Hukuk bu kadar araçsallaştırmışken buradan kurtulmanın mümkün olabileceğini söyleyebiliriz. Hukuk devletler açısından sürdürülebilir olmaktan çıktı. Türkiye açısından da bunu söyleyebiliriz" diye belirtti. 
 
Program diğer oturumlarla devam ediyor.