AYM'ye göre Rozerin Çukur'un katledilmesi hukuka uygun!

img

AMED - Anayasa Mahkemesi, Sûr'daki sokağa çıkma yasağı sırasında vurulan Rozerin Çukur’un ölümüne dair yapılan başvuruda "yaşam hakkının ihlal edilmediğe" karar verdi. Avukatlar, AİHM'e başvuru yaptı.

Amed'in Sûr ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağının devam ettiği 8 Ocak 2016’da vurulan ve cenazesi aylar sonra ailesine verilen 17 yaşındaki Rozerin Çukur’un ölümüne dair yargı süreci devam ediyor. Soruşturma dosyasında, Rozerin Çukur'un "örgüt üyesi olduğu" iddia edilerek “kovuşturmaya yer yoktur” kararı verilmiş ve yapılan itirazlar da reddedilmişti. 
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi, bunun üzerine "yaşam hakkı ihlali" gerekçesiyle 18 Kasım 2020 tarihinde Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) başvurdu. AYM de Rozerin Çukur'un “örgüt üyesi olduğu" iddiasında ısrar ederek, “yaşam hakkının ihlal edilmediğini" savundu. 
 
Rozerin Çukur'un polislerle girdiği çatışmada hayatını kaybettiği ileri sürülürken, çatışmaya dair herhangi bir delil kararda yer almadı. Kararda, Rozerin Çukur'un "Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan meşru müdafaa hâli altında öldürüldüğü” ve müdahalenin orantılı olduğu öne sürüldü.  
 
AYM'YE GÖRE HUKUKA UYGUN!
 
Etkili soruşturmanın yürütüldüğünü de iddia eden AYM, "Çatışmalara katılan görevlilerin tespiti ile ifadelerinin alınmaması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olarak değerlendirilmemiştir. Nitekim yaşam hakkının maddi boyutu bakımından ihlal edildiği iddiaları incelenirken açıklandığı üzere başvuru dosyasındaki deliller Rozerin Çukur'un ayaklanmanın bastırılması ve silahlı saldırıda bulunmasını engellemek amacıyla meşru müdafaa şartları altında öldürüldüğünü göstermektedir. Bu tespitlere ve soruşturmada ulaşılan benzer sonuca göre toplanan deliller, olayın koşullarında maddi gerçeği ortaya çıkarmış; kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olduğunu göstermiştir" ifadelerine yer verildi.  
 
ZEYTUN: GÜVENLİK TEZİ ESAS ALINDI
 
Dava avukatlarından Abdullah Zeytun, “AYM, devletin iddialarını ve güvenlik tezini esas alıyor. Mahkeme, Rozerin’in bir örgüt üyesi olduğu varsayımı ile hareket ederek, olaydaki güç kullanımının ‘meşru amaca ulaşmak için mutlak zorunlu ve orantılı’ olduğuna kanaat getirmiş görünüyor. Kararı, AYM’nin sokağa çıkma yasaklarına ilişkin tutumu ile paralel bir karar olarak görüyorum" dedi. 
 
Yasaklar sürecinde hukukun askıya alındığını söyleyen Zeytun, "Rozerin Çukur da bir Kürt olarak bu gerçeğin içinde katledildi" dedi. Mahkemenin olayları ele alış biçiminin "tek taraflı ve güvenlikçi" olduğunu söyleyen Zeytun, "Henüz 17 yaşında, üzerinde okul üniforması olan bir gencin kolluk güçlerine karşı nasıl bir ölümcül tehlike teşkil ettiğine dair net bir kanıt yokken, temel hukuk kriterleri varsayımlar üzerinden değerlendiriliyor. Bu da devletin anlatısını onaylamış durumda. AYM’nin yaşam hakkını koruma görevinden ziyade, güvenlik politikasına ve perspektifine ağırlık verdiğini gösteriyor” ifadelerini kullandı. 
 
AYM kararındaki "silahlı eylemlerine devam edeceği değerlendirmesi neticesinde öldürülmüştür" ifadelerinin sakıncalı bir tespit olduğunu dile getiren Zeytun, "İleride suç işlemeye devam edeceği varsayımıyla ölümcül güç kullanılması açıkçası yargısız infaz anlamına gelir. Oysa burada Rozerin’in teslim olmayacağı ve eylemlerine devam edeceği gibi tamamen varsayıma veya öngörüye dayalı bir gerekçeden söz ediliyor. Bu öngörünün dayanağı nedir? Rozerin elinde silahla mı yakalandı, üzerindeki ateş açma fiili devam mı ediyordu, yoksa sadece kaçmaya mı çalışıyordu? Bu konularda bir cevap yok. Sadece bir varsayım ile bir insanın yaşamına son verilmesini haklı göstermek hukukun temel prensiplerine aykırı" ifadelerini kullandı. 
 
‘SOMUT DELİL YOK’
 
İHD Amed Şubesi yöneticilerinden avukat Yakup Güven ise, Rozerin Çukur'un "örgüt üyesi" olarak değerlendirilemeyeceği, değerlendirilse dahi polis-askerlerin sorumlu olduğu yasaların olduğunu vurguladı. Güven, "Suç işlendiği iddia ediliyorsa dahi yaşam hakkının ihlali, başvurulacak bir yöntem değildir. Çocuğun yaşamını yitirdiği anda polisin hangi tür yolları kullanıp bir neticeye ulaşmadığını, çocuğun o an nasıl tehdit teşkil ettiğinin tespit edilmesi gerektiğini söyledik. Buna dair somut bir delil yok. Kolluk birimlerinin beyanlarını gerçekçi bulmuyoruz" dedi. 
  
Güven, Rozerin Çukur’un polislerle çatıştığı yönündeki iddialara dair şunları söyledi: "Eğer kolluğun öyle bir görüşü varsa, ona dair bir tutanak olması gerekiyor. İşte ‘Şu tarihte, şu saatte, şu kişilerin tarafımıza şöyle bir saldırı yaptığı somut olarak tespit edilmiştir’ denir. Dosyada öyle bir tutanak olmadığını görüyoruz."
 
Soruşturmanın etkili yürütülmediğini söyleyen Güven, "Yaşam hakkının ihlaliyle ilgili bir dosyada çocuğun öldüğü an, tarih, saate ilişkin veriler olur. Tüm görgü tanıkları, suç delilleri, ifade ve beyanlar hepsi dosya kapsamında bulunur. Soruşturma dosyasında bu aşamaların hiçbiri yok. Ne bir şüphelinin beyanı alınmış, ne dosyada bir şüpheli var" dedi. 
 
AİHM'E BAŞVURU
 
Dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdıklarını aktaran Güven, şöyle devam etti: "Cezasızlık politikası yıllardır bu halkın başına bela olmuştur. Mağduriyetler daha da büyümüştür. Bu sistemin artık ifşa edilmesi, teşhir edilmesi, tarihte bir daha önümüze çıkmaması gerektiğini beyan ediyoruz. Bu yoldaki mücadelemizi sürdüreceğiz."
 
MA / Rukiye Payiz Adıgüzel