ANKARA – AKP hükümetinin seçim sonrası reform vaatleri için, “Sayısal çoğunluğu yüksek olan bir siyasi otorite hangi reformu yapmak istedi de yapamadı” diyen Prof. Dr. Aziz Konukman, “Hükümet her hangi bir yapısal reformu yapamamasına gerekçe üretemez. En büyük engel Cumhurbaşkanıdır” dedi.
Türkiye 24 Haziran’da AKP-MHP ittifakının kararıyla baskın seçime gidiyor. MHP Genel Başkanı’nın “2019’a kadar dayanamayız” uyarısının altında yatan ekonomik gelişmeler tartışılıyor. Konuya dair Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Aziz Konukman’a göre baskın seçimin temel nedeni hükümetin kur üzerindeki etkisinin yitirmesi ve artık ekonomik aktörlerin önünü göreceği hükümetin bir yol haritası olmaması.
Sıcak gelişmeyle başlayalım. Merkez Bankası (MB) politika faizini basit tutarken, Geç Likidite Penceresi (GLP) borç verme faizinde 0.75 puan artırıma gitti. Nasıl değerlendirdiniz?
Son faiz kararı da gösterdi ki Orta Vadeli Program (OVP) artık tümüyle çökmüştür, OVP artık çöp kutusudur. Daha önce de söylüyorduk ama şimdi kesinleşti. Bir hatırlayalım; OVP’de 2018 için dolar kuru 3.73’tü, 2019 için 3,92 ve 2020 için 4.02 idi. Artık dolar kronikleşti. “Psikolojik sınır, algı yönetimi” denildi ama “Rabia” artık tescillendi.
Faiz artırımı dövizin yükselişini engellenmek için mi alındı?
Geç likidite penceresinin 0,75 puan artırılması kurda beklenen düşüşü sağlayamadı. Kurda düşüş nasıl sağlanır? Piyasada var olan faizin daha da üstünde belirlemelisiniz. Ama halen piyasadaki faizin altında. Beklenti, bütün piyasanın dikkate alması gereken politika faizinin yükseltilmesiydi. Ama Tayyip Erdoğan’ın tutumu yüzünden ona dokunamıyorlar. Merkez Bankası yıllardır Cumhurbaşkanı’nın hışmı yüzünden örtülü faiz artırıma (GLP) gidiyor. O da doların ateşi söndürmeye yetmiyor. Yani doların artık 4’ün altına inme durumu olmayacaktır.
Bir diğer şey de Kredi Risk Swapı (CDS) 13 küsur bir şey. Risk birimi çok yüksek, benzer ülkelerle karşılaştırıldığında. Yani dışarıdan risk birimi yükseliyor. İçeriden de faizleri yükseltmeye niyet var ama yeteri kadar değil. Dolayısıyla kur üzerinde yönetimlerini kaybetmiş durumdalar, artık yapacakları bir durum yok. Bir başka konu ise 11’inci Plan. Hükümet 2018 yılında ilan edip, 2019’dan başlayarak açıklaması gerekiyordu. Çok önemli bir yol haritası olacaktı ama çalışmalar sonlandırılamadı. Artık ekonomik aktörlerin önünü görebileceği resmi otoritelerin nasıl bir yol öngördüğüne dair hiçbir bilgileri yok. Bu ekonomi yönetimi açısından çok tehlikelidir. Yol haritası yok. Herkes bir şey söyler. İşte Saraydan danışmanlar falan. Şimdi kakafoni var, yol haritası yok. Kapitalizmde en tehlikeli olan budur. Seçimlerin neden erkene alındığına dair ip ucu veriyor.
Türkiye’nin dış borcu özellikle de özel sektörün borç yükü tartışma konusu. Sizce de durum tartışıldığı kadar ciddi mi?
Dördüncü çeyrek itibariyle 458.2 milyar dolar dış borç var. Bunun yüzde 70’i özel sektöre ait. 180 milyar dolar da bir yıl içinde ödenmesi gereken borç yükü. Bir de 53 milyar dolar Şubat ayı içerisinde, 12 aylık geriye gidersen, cari işlemler açığı. Bir yıl içinde 230 milyar dolara yakın ihtiyaç duyulan döviz var. Bunlar yetmiyormuş gibi Janet Yellen’in yerine gelen yeni FED başkanı faiz artırımları yapacak. Yani dış borç pimi çekilmiş bir bomba. Bunun yanında TEPAV doğrudan yatırımlarla ilgili bir çalışma yaptı. Buna göre dışarıdan eskisi kadar yatırım gelmiyor ve yerli sermaye de dışarıya gidiyor. Bu hukuk güvenliğiyle ilgili bir şey.
Sermaye çevresi OHAL’den rahatsız olduğunu hissettiriyor. Hükümet ise “grevleri yasakladık daha ne olsun” diyor. Sermayenin rahatsızlığı demokrasi talep etmesiyle ilgili değil herhalde. Nedir işin aslı?
Yatırım yapmaya gelecek sermaye kesimleri için hukuk güvenliği önemli. Şimdi Koç diyor ki, ben dışarıya gitmek istiyorum, kapasitem belli bir yere geldi, rekabet kurulu tekelci konuma geldim diye soruşturma açabilir. Bu daha çok resmi gerekçe. Gayri resmi gerekçe şu; yarın ne olur belli olmaz, Aydın Doğan’a neler yaptıkları belli.
Grevler yasaklanmadan önce zaten doğru dürüst grev yoktu ki! Adamı grev rahatsız etmiyordu. Doğrudan yatırımların yönündeki değişikler burada belirleyici. Sıcak para değil bakın, onlar tokatlamaya bakar, yüksek faizden voleyi vurur, çekip gider. Sermayenin en aç gözlü kesimidir, hukuk falan derdi yoktur. Ama öbür kesim, yani yatırım yapmaya gelecek sermaye kesimleri için hukuk güvenliği önemli. Orası aksamaya başladı. Şimdi Koç diyor ki, “ben dışarıya gitmek istiyorum, burada kapasitem belli bir yere geldi, rekabet kurulu tekelci konuma geldim diye soruşturma açabilir.” Bence bu daha çok resmi gerekçe. Gayri resmi gerekçe şu; yarın ne olur belli olmaz, Aydın Doğan’a neler yaptıkları belli! Demek ki her an bürokratik engel olabilir, hatta Alman ortaklığı varsa FETÖ’cü sızma deyip kayyum atarlar. Bunun kapitalistler tarafından ciddiye alınmaması gibi bir durum söz konusu olamaz. Grevlerin yasaklanmasından ziyade bu gelişmeler daha baskın çıkıyor.
Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in “borçlanmayın” uyarası sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan tepki gösterdi.
KOBİ’lere borçlanmada bir döviz sınırlanması getirildi. KOBİ’lere denildi ki, “iç piyasada üretim yapıyorsunuz, TL cinsinden kazanıyorsunuz, bütün fiyatlarınız TL cinsinden sonra kalkıp dışarıdan borçlanıyorsunuz. Döviz geliriniz yoksa sizin döviz cinsinden borçlanmanız aleyhinize gelişecek.” Yani “saatli bomba patlar” diyor. Problem nerede koptu, büyük sermaye gruplarına sınırlanma getirmeye kalktı. Büyük sermaye grupları hükümete en çok siyasi baskı yapabilecek unsurlardır. Sermayenin büyük kesimleri döviz cinsinden bir sınırlama getirilse rahatsız olacağı belliydi. Hali hazırda uluslararası sermaye “yüzde 70 özel sektör borcunu ödeyemezsiniz” diyor. Kur daha patlarsa ne olacak? Dolayasıya sadece KOBİ değil bütün özel sektöre bir takım sınırlamalar getirmeniz lazım. Sınırlama getirirseniz bütün reyting kuruluşlarına notunuzu düşürmek için done vermiş olursunuz. Tayyip Erdoğan bundan rahatsız oldu. Yani Tayyip Erdoğan diyor ki, “siz eğer büyüklerin de buna ihtiyacı var derseniz, bizim ekonomimiz hakkında başkalarının kuşkularını artırırsınız, durum kötüymüş gibi algılanır. Senin bunun tersini yapman gerekirdi, durum kötü değil, iyi kardeşim, biz bunun mücadelesini veriyoruz, siz ayağımıza sıkıyorsunuz.”
Ekonomide tartışmalar sürerken baskın seçim geldi. Nasıl değerlendirirsiniz?
Bunu en güzel Bahçeli özetledi, “2019 Kasım’ına kadar Türkiye dayanamaz.” Müthiş bir şeydi, küçük ortağın acayip bir itirafıydı. Hemen Tayyip Erdoğan toparladı, “siyasi olarak dayanamayız” dedi. FED başkanı 4 ayrı faiz artırımına gidecek. 2019 Kasım’ına kadar sürdüremezler. Bunun sinyalini geçenlerde açıklanan Mart bütçe açığı gösterdi zaten. Sırf Mart ayında ortaya çıkan açık 20 milyar küsur. Bu dehşet bir durum. Daha henüz erken seçim kararı alınmamış ama hükümet kesenin ağzını açmış. Bunlar OVP’de bütçe açığının 60 milyar olacağını söylemişlerdi. Ama 47 milyar gerçekleşti. Bütçe açığı ne kadarsa o kadar borçlanırsınız. Ama borçlanma kanunu bazı durumlarda yani ekonomi iyi değilse, bakanın yüzde 5'e kadar artırabileceği, yetmiyorsa Bakanlar Kurulu bir yüzde 5 daha arttırabilecek şekilde değiştirdiler. Diyelim yüzde 5 bakan aldı ne oldu 49.9 oldu. Yüzde 5 de bakanlar kurulu aldı 52.2 milyar. Fakat Ağustos'a geldiğimizde rakam 55.6 milyar TL. Şimdi borçlanma kanunu ne kadar yetki verdi, 52.2'ye kadar. Ama ben ne yapmışım Ağustos'ta harcama 55.6 milyar TL. Arada ne kadar fark var, 3 buçuk milyar TL’ye yakın. Yani yasa dışı harcama yapmışım.
Yer yerinde oynaması lazım. Muhalefetin falan herkesin ayağa kalkması lazım. Hükümet 2017 yılı bütçe açıklarında ödenek üstü dehşet harcamalar yapmışsınız. Yetkinin dışında, yasalarla izah edilmesi mümkün olmayan harcamalar. Bunlar yetmemiş gibi bir de 37 milyar ek borçlanma daha istiyorsun. Halbuki bunu ek bütçe ile yapması lazım. Üstüne bir de vergileri arttırıyorlar. Biliyorsunuz kamu harcamaları iki şekilde finanse ediliyor. Biri vergi yolu diğeri borçlanma yolu. E sen borçlanmayı almışsın! Bir yandan 37 milyarı ek borçlanma aldın, zaten 3 buçuk milyarı yasa dışı harcama yaptın, bir de vergiler arttı. Bu bir felaket! Yılın sonuna geldik, Maliye Bakanı bütçe açığının 14,3 milyar hedefimizin altında olduğunu söylediler. Yani 61,7 milyar değil, 47,4 milyar oldu.
Henüz 2018 bütçesi gelmeden önce AKP zaten öyle borçlanma yetkileriyle öyle vergilerle donatmış ki kendini, herhangi bir erken seçim olunca istediği borçlanmayı yapabilsin. Dış borçlanmayı ise eskisi gibi yapamaz. Ama içerden borçlanabilir. Bütçe açıklarını acayip şekilde arttırabilir. Mart sinyali verdi, rakamlar gösterdi. Dolayısı ile önümüzdeki dönemde her yerde bir furya başlayabilir. Haksız rekabet, yani muhalefetin olmayan imkanlarını hükümette bulunduğu bir olanakla bu seçime yüklenecekler.
1 Kasım ve 16 Nisan seçimleri sonrası hükümet “reform” ve “huzur” vaatlerinde bulundu. Ancak kaos daha da derinleşti ekonomik göstergeler kırmızıya döndü. İktidar 24 Haziran seçimleri için de aynı vaatlerde bulunuyor. Nasıl değerlendirirsiniz?
Bu vaatlerin gerçekliği yok. Hükümetin çoğunluğu her türlü yasayı çıkartmaya, her türlü KHK’yi çıkartmayı yetiyor. Bu olanaklara sahiptirler. Sayısal çoğunluğu bu kadar yüksek olan bir siyasi otorite hangi reformu yapmak istedi de yapamadı. Mehmet Şimşek denilen vatandaş bana desin ki, “biz yapısal reformları yapacağız ama bir türlü olmuyor. Küçük ortağım MHP yüzünden olmuyor.” Yok öyle bir şey. 2019 Kasım'ına kadar iktidarda olan bu hükümet her hangi bir yapısal reformu yapamamasına bir gerekçe üretemez. Referandumu geçmişsin, önün açılmış. Bir koalisyon hükümeti olsa da, reformları yapmakta tıkansa o zaman erken seçimin meşruiyeti olur. Ama şimdi yok. Dolayısıyla hükümetin “yapısal reform yapmak için bana oy verin” demesi reform ve iktidar gücü ilişkisinin mantığına aykırı. Açıklayıcı değil tam tersine kamufle edici.
Burada hepimizi aptal yerine koyuyorlar, kendi tabanına da yalan söylüyor. Hatta daha komiğini söyleyeyim, Mehmet Şimşek’in önündeki en büyük engel Cumhurbaşkanı. Normalde Mehmet Şimşek istifa eder ve “Ya arkadaşlar önümüzdeki dönemde Tayip Erdoğan olmamalı. Ben istifa ediyorum, siyaseti bırakıyorum ama Türk halkına şu gerçeği paylaşmak zorundayım. Önünüzü açacağız ama her türlü reformun önündeki engel Cumhurbaşkanıdır. Zaten başkanlık sistemi de bunun en büyük engelidir" der. Böylelikle inanılmaz doğru bir şey yapmış olur. Ama şimdi “yeni reformların biricik teminatı Cumhurbaşkanıdır” demesi kadar gayri ciddi bir şey olamaz. Bunun bizim tarafımızdan kabullenmesini istemesi kadar da gayri ciddi bir şey olamaz. Manzara bu.
MA / Deniz Nazlım - Selman Güzelyüz