‘Türkiye’de ifade özgürlüğünün karşılığı hapis cezası’ 2019-12-10 18:41:39   ANKARA - "Kadınlar Türkiye’nin insan hakları ihlallerini konuşuyor" panelinde konuşan Av. Revşan Deniz Çobanoğlu Türkiye’de ifade özgürlüğünün karşılığının hapis cezası olduğuna dikkat çekti. Av. Nuray Özdoğan da ifade özgürlüğüne çok ciddi müdahaleler yapıldığını belirtti.  Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi “Kadınlar Türkiye’nin insan hakları ihlallerini konuşuyor” başlıklı panel düzenledi. Ankara Barosu Eğitim Merkezi Konferans Salonu’nda  düzenlenen panel iki oturum şekline gerçekleşti. Moderatörlüğünü Av. Ziynet Özçelik’in yaptığı birinci oturumda, Av Hediye Gökçe Baykal,  Dr. Öğretim Üyesi Gülay Arslan Öncü, Av Revşan Deniz Çobanoğlu ile Öğretim Görevlisi Işıl Kurnaz’ın katılımıyla, “Kadına karşı şiddetin önlenmesinde devletin pozitif yükümlülükleri”, “AYM-AİHM ekseninde bir değerlendirme özel yaşama saygı hakkı”,  “Güncel mahkeme kararlarıyla ifade özgürlüğü ihlalleri” ve  “Kural mı istisna mı: Kişi özgürlüğü ve güvenliği ihlalleri” konuları konuşuldu. ‘DEVLET EŞİTLİĞİ SAĞLAMAKLA YÜKÜMLÜ’ “Kadına karşı şiddetin önlenmesinde devletin pozitif yükümlülükleri”ni anlatan Av. Hediye Gökçe Baykal, “En temel düzenleme Anayasa’daki eşitlik ilkesi. Eşitlik ilkesinde devlet eşitliği sağlamakta yükümlü kılınmıştır. Bir diğer kanun 6284 sayılı kanun.  Bu kanun mağdur kadına bir sürü hak tanıyor. Daha geniş tedbirler talep edilebiliyor.  Bu ve benzeri sözleşmelere baktığımızda devletin özel yükümlülüğündeki yasal alt yapının oluşturulduğunu görüyoruz” dedi. Devletin pozitif yükümlülüğünün yanında özel yükümlülüğünün de olduğunu vurgulayan Baykal, “Şiddet gören kadın şikayetinden vazgeçse bile yaşam hakkının ihlal edilmesi ihtimali olduğu için devlete bazı sorumluluklar düşüyor. Aslında etkili bir şekilde kanunların uygulanması için toplumsal bilincin oluşması önemli Toplumun kadına karşı şiddete karşı birlik olması lazım. Eğer toplumsal birliktelik sağlanırsa kadına yönelik şiddetin bir azalacağını düşünüyorum" diye aktardı.  ‘ÇOĞU DAVADA ANNELERİN TALEBİ REDDEDİLDİ’ Ardından Öğretim Üyesi Gülay Arslan Öncü, “Özel Yaşama Saygı Hakkı”na ilişkin değerlendirmelerde bulundu.  Velayeti annede olan çocuğun soyadı meselesine değinen Öncü, “Soyadı kanunun söz konusu maddede çocuğun velayeti anneye verilse bile çocuğunun soyadını seçme konusu babadaydı. Ama daha sonra Anayasa bunu eşitlik kanununa aykırı bularak iptal etti. Ama bu pek yerine gelmiyor. Çoğu davada annelerin talebi reddedildi.  Bundan kaynaklı AHİM’e taşınan birçok dava var” şeklinde konuştu. AİHM’ne taşınan davalardan örnekler veren Öncü, birçok davada AİHM’nin eşitlik ilkesini ihlal kararı verdiğini ifade etti.  Şeref ve İtibarın Korunması Hakkı’na dair de konuşan Öncü, “Anayasa Mahkemesi’nin önüne bununla ilgili çok sayıda dava gitmiş durumda. AHİM’in de bu konuda belirlediği maddeler var. Buna göre bu söz konusu ifadenin içeriğindeki bilgilerin kullanılmasında kamu yararı olup olmadığına, hakkında haber yapılan söz söylenen bir kamusal figür olup olmamasına,  önceki davranışlarına, yayının nasıl yapıldığına kadar bakarak karar veriyor” dedi. ‘İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN KARŞILIĞI BİZDE HAPİS CEZASI’ Av. Revşan Deniz Çobanoğlu ise ifade özgürlüğü ihlaline değindi. İfade özgürlüğü hakkının ihlal edildiği kesimin daha çok tutuklu gazeteciler, milletvekilleri olduğuna vurgu yapan Çobanoğlu, “AİHM ifade özgürlüğünü, demokratik bir toplumun, hoş görülü açık fikirliliğin olmazsa olmazı olarak değerlendiriyor.  Ama biz AİHM içtihatlarından uzaklaşmış durumdayız” ifadelerini kullandı. İfade özgürlüğünün bilgi alma verme ve yayma hakkını içerdiğine dikkat çeken Çobanoğlu, “Avrupa ülkelerinden farklı olarak ifade özgürlüğünün karşılığı bizde hapis cezası olduğu için bu uzun süre başka mağduriyetlikler doğurmakta. Bunu barış için akademisyenlerde gördük” diye belirtti.  ‘AHİM’E ÇOK SAYIDA BAŞVURU VAR’ Öğretim Görevlisi Işıl Kurnaz de kişi özgürlüğü ve güvenliği ihlalleri hakkında konuştu. 2018 yılında AİHM’e kişi özgürlüğü ve güvenliği konusundaki ihlallere ilişkin çok fazla başvurunun olduğunu kaydeden Kurnaz, “Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkındaki temel tanım devletin bireylerin özgürlüğüne keyfi olarak müdahale etmesini engellemek. Yükümlüsü devlet olan bu haktan herkesin yararlanabilir” ifadelerini kullandı. Moderatörlüğünü Dr. Öğretim Üyesi Zülfiye Yılmaz’ın yaptığı ikinci oturumda ise Dr. Öğretim Üyesi Dilşad Çiğdem Sever, Av. Nuray Özdoğan ve Prof. Dr. Ece Göztepe’nin katılımıyla “İnsan hakları mücadelesinde stratejik davalama olanakları”, “İdari ve yargısal süreçlerde hak ihlallerinin görünümü” ve “Anayasa Mahkemesi kararlarının icrası” konuları  ele alındı.   ‘HAK İHLALLERİ ÇOK FAZLA VE KAYIT DIŞI’ Hak ihlalleri konusunda her ne kadar zihniyet değişmese de uygulamaların değişebildiğini ifade eden Av. Nuray Özdoğan, bununla birlikte verilmesi gereken hukuk mücadelesinin de değiştiğini kaydetti. Özdoğan, “Bu dönemde sokağın en çok hak ihlallerin yoğunlaştığı alanlar olduğunu görüyoruz. Son 7 yıl içerisinde ifade özgürlüğü alanının daralması ile beraber ifade özgürlüğü kullanım alanlarında çok ciddi müdahalelerin olduğunu görüyoruz. İçişleri bakanlığının 'kötü muamale azaldı' sözü gerçeği yansıtmıyor. Gözaltı mekanında az olsa bile gözaltı mekanına gidilene kadar yaşanan hak ihlali çok fazla ve kayıt dışı” şeklinde konuştu. ‘YASAK SORGU YÖNTEMİ UYGULANIYOR’ Gözaltı araçlarında mutlaka kayıt sisteminin olması gerektiğine değinen Özdoğan, “Ama nedense kayıt cihazları sıklıkla çalışmıyor. Bir diğeri 30 gün içerisinde talep edilmezse silindiği söyleniyor. Bu suçun tespiti ve delillerin toplanması açısında önemli bir sorun” diye kaydetti.  Gözaltı sırasında “mülakat” adı altında yasak sorgu yönteminin uygulandığına dikkat çeken Özdoğan,  “Cezaevleri ihlallerin en çok  yoğunlaştığı bir diğer mekan.  Hak ihlalleri boyutu noktasında Anayasa’nın meşruiyet sorununu bile tartışabileceğimiz bir durum ile karşı karşıyayız. Bu noktada hukuki mücadele önemli. Bununla beraber toplumsal mücadele de önemli. Kadınların mücadele ettikleri alanlardaki kazanımlarına baktığımızda ne kadar önemli olduğunu görüyoruz” dedi. ‘HUKUK SİYASETİNİN GELİŞTİRİLMESİ GEREKİYOR’ Son olarak Anayasa Mahkemesi kararlarının icrası konusunda sunum yapan Prof. Dr. Ece Göztepe ise, “Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru 7 yıl 3 aydır hayatımızda. Bunun kurumsal yapılanmayı gerektirdiği fikrini aklımızdan çıkarmamız gerekiyor. Anayasa kararları yürütme yargı ve yasamayı bağlar” şeklinde konuştu.  Göztepe, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvurularda çıkan çarpıcı kararları anlattı. Anaysa mahkemesinin çoğu davada verdiği ihlal kararına rağmen derece mahkemesinin tekrar Anayasa mahkemesine başvurduğunu ifade etti.  Yapısal sorunların ancak kurumsallaşmayla çözülebileceğini kaydeden Göztepe, şunları belirtti:  “Anayasa mahkemesinin kendi çatısı altında kendi kararlarının infazı ile ilgili izleme birimini kurması, her bakanlığının kendi görev alanını ilgilendiren karar ile ilgili bir izleme mekanizmasını kurması gerekir. Kurumsallaşmanın yapılması kaçınılmaz görünüyor. Hukuk siyasetinin geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum." Panel, Ankara Barosu Yönetim Kurulu üyesi avukat Meltem Akyol’un katılımcılara plaket vermesinin ardından son buldu.