Tahir Elçi duruşmasının gazetecilik eşiği 2020-10-22 10:16:04 HABER MERKEZİ – Dünya Gazeteciler Günü’nde, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi cinayeti yargılamasını “akredite olmadığı” için takip etmeleri engellenen gazeteciler olarak ağrımıza giden mahkeme heyetinin bu yönde aldığı karardan öte, bu duruma sessiz ve tepkisiz kalan akredite meslektaşlarımızın o kapıdan girmiş olmaları oldu. Üstenci bir bakışla “üçüncü dünya ülkeleri” olarak tanımlanan Latin Amerika ülkelerinden örnek alınarak oluşturulan bir metin olan “Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi”, 31 Mart 2000 tarihli Genel Kurul’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) delegeleri tarafından onaylandı. 2005 yılında tüzüğün eki olarak kabul edilip, 2019 yılında güncellenen bildirgeye şöyle bir madde eklendi: “Gazeteci, rekabet nedeniyle de olsa, bir başka gazeteciye bilinçli ve açık, mesleki zarar vermekten kaçınmalıdır. Bir meslektaşının yayınını engelleyici ve yanıltıcı davranışlarda bulunmamalıdır. Gazeteci mesleki nedenlerle zor durumda kalan meslektaşlarıyla dayanışma içinde olmalıdır.”    Peki, hali hazırda 74 gazeteci ve medya çalışanının cezaevi duvarlarının arkasında olduğu, yargının diğer yüzlercesinin başlarının üzerinde adeta ‘Demokles kılıcı’ gibi sallandığı Türkiye gerçekliğinde bu mesleki ilke ne derece geçer akçe?    Bu sorunun yanıtını en yakın örnek olarak 28 Kasım 2015 tarihinde katledilen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin öldürüldüğü kentte dün görülen dava yargılamasında kendisini açığa vuran yaklaşımla irdeleyelim.    İşlenen cinayetten 5 yıla bir süre sonra Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava duruşmasına mahkeme heyetinin almış olduğu karar doğrultusunda AA, DHA, İHA ve Habertürk dışındaki diğer basın kurumlarının çalışanları alınmadı. Üstelik Tahir Elçi’nin ensesinden giren mermi çekirdeğinin bile bulunamamış olduğu koşullarda işlenen cinayeti aydınlığa kavuşturmaya önemli katkı sağlayacak olay anı görüntüleri ile bu yargılamanın göbeğinde yer almalarına rağmen.   VERDİĞİMİZ LİSTE KABUL GÖRMÜYOR   3’ü polis 4 sanığın yargılandığı dava duruşması öncesi adliye binası önü, çevresi ve içerisinde metrekareye düşen polis sayısı, adliyeye yolu düşenler açısından bile pandemi tedbirleri kapsamında salık verilen sosyal mesafeyi sıfırlayan çokluktaydı. Duruşmayı takip etmek üzere başka kentlerden gelen meslektaşlarımız için film sahnelerini andıran bu durum, kentte görev yapan gazeteciler ve avukatların kendi aralarındaki sohbetlerinde ise uzak-yakın dönemdeki çokça örnekleriyle kıyaslanıyordu. 10.30’da başlayacak duruşma saatinin yaklaşması ile birlikte zemin kattaki mahkeme salonunun kapısında birikenlerin sayısı ile birlikte salona giremeyecek olma endişesinin büyümeye başladığı anda üniformalı bir polis İstanbul’dan gelen meslektaşımla yanımıza yaklaşıp, bizden duruşmayı izleyecek gazetecilerin listesini hazırlamamızı istiyor. Hemen salonda bekleyen gazetecilerin listesini yapıp, mahkeme başkanına verilmek üzere aynı polise teslim ediyoruz. Dakikalar ilerleyip salonun kapısı açıldığı andan önce içeriye ellerinde kalkanları ile bir grup polis alınıyor.    Onların arkasında beliren Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın, mahkeme heyetinin aldığı karar doğrultusunda salona 20’si polis olmak üzere 84 kişinin alınacağını duyuruyor. Gazetecilerin bu sayıya dahil olmadığının aktarılmasıyla derin nefes alsak da, bu durum fazla uzun sürmüyor ve içeriye verdiğimiz listede yer alan gazetecilerin salona alınmayacağı tarafımıza aynı görevli tarafından bildiriliyor. Nedenini sorduğumuzda verilen yanıt ise, sadece akredite gazetecilerin alınacağı oldu.   Tüm itirazlarımıza ve Baro yöneticilerinin heyetle temaslarına rağmen mahkeme başkanı Hammurabi kanunlarında esnemeye gitmek bilmedi.    ÖNÜMÜZDEN GEÇİP GİDERKEN   Biraz sonra da akredite basın kurumlarından sadece AA, İHA, DHA ve Haber Türk’ün temsilcileri gözlerimizin içine bakarak hızlı adımlarla önümüzden geçip, salona girdi. Dünya Gazeteciler Günü’nde, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi cinayeti yargılamasını “akredite olmadığı” için takip etmeleri engellenen gazeteciler olarak ağrımıza giden mahkeme heyetinin bu yönde aldığı karardan öte, bu duruma sessiz ve tepkisiz kalan akredite meslektaşlarımızın o kapıdan girmiş olmaları oldu.   İçeriye giren akredite dört basın kuruluşu temsilcisinden ikisinin Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nin (GGC) başkanı ve yöneticisi olduğu gerçekliği de işin tuzu biberi. Düşünün ki kamuoyuna bütünüyle açık olması gereken bir cinayet yargılaması duruşmasına açıkça “sen benim bulunduğum yerden, benim baktığım gibi bakmıyorsun” diyen yargı ile bu duruma sessiz, tepkisiz kalan meslektaşlarınızı aynı safta bulur hale geliyorsunuz. Akredite olanlar olarak onlar sahnenin kurulduğu kapının öte tarafından, siz bu tarafında. Üstelik adı olsa da kendisinin çok da bir anlamı kalmayan Dünya Gazeteciler Günü’nde.   MESLEK EŞİĞİ   Bilinçli ve keyfi bir tutumla kamuoyu önünde görülmesi gereken bir dava yargılamasında meslektaşlarınızın sizden ayrıştırılmasına tepkisiz kalmak, hele ki bir meslek örgütünün yöneticileri olarak ses etmemek en hafif tabirle hiç şık olmadı. Tepki gösterir de o kapıdan içeri alınmazsam kaygısı baskın geliyorsa şayet, o kapıdan içeri gireceğinize bırakın o kaygıyı bir hukukçunun cinayetini toplum adına aydınlığa kavuşturma sorumluluğu bulunanların kendisi yaşasın. Aksi halde temelinde mesleğin kendisinin hedef alınıp, sınırlama getirildiği koşullarda haber rekabeti şehveti ile adım atılan o eşik, taşınan gazetecilik kimliğinin de sınırı olur.   MA / Ömer Çelik