Sağlık alanındaki toplumsal cinsiyet eşitsizliği konuşuldu

  • kadın
  • 14:24 8 Aralık 2019
  • |
img
ANKARA - SES’in ikinci gününde devam eden Kadın Sağlığı Kurultayı’nda konuşan Dr. Deniz Nalbantoğlu, sağlık çalışma ortamının toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sürdürüldüğü bir ortam olduğunu söyledi. İş koşullarının tamamen ataerkiye göre belirlendiğini ifade eden Abdal, “Kadınların görünmeyen emeği konusunda mücadele etmemiz gerekiyor” dedi.
 
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın (SES) Ankara’da düzenlediği “Kadın Sağlığı Kurultayı” ikinci gününde sunum ve forumlarla devam etti. Eğitim Sen Genel Merkezi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen programın ikinci gün ki oturumda DİSK Genel İş Sendikası Uzmanı Pınar Abdal “Kadın İşçi Sağlığı ve Güvenliğine Bakış”, Dr. Deniz Nalbantoğlu ise, “Sağlık ve Sosyal Hizmet Kadın Emekçilerin Sağlığı” başlıklarında sunumlar yaptı.
 
‘KADIN İŞÇİ SAĞLIĞI BÜTÜNCÜL OLARAK GÖRÜNMELİ’
 
Kolaylaştırıcılığını SES Hukuk Sekreteri Aylin Akçay’ın yaptığı oturumda konuşan Pınar Abdal, yasalar ve düzenlemelerden kaynaklı sağlık alanının parçalanmış olduğunu üzerinde durdu.
 
Kadın işçi sağlığı ve güvenliğinin bütüncül olarak görünmesi gerektiğini belirten Abdal, “İstatistiklerde işçi ölümleri çalıştığı sürede yaşanan ölümler baz alınıyor ve sadece SGK kaydı olan işçilerin kaydı tutuluyor. Ama özellikle kadın olduğunda, işçinin sağlığın ve güvenliğini etkileyen günün 24 saatidir. Her gün görüyoruz. İnşaat işçisi düşüp ölüyor. Şimdi biz sadece işçinin düştüğü anı baz alırsak geriye kalan süreyi göz ardı etmiş oluruz. O işçinin kaç saat çalıştığı, neler yaşadığına da bakmak gerekiyor” dedi.
 
‘KADININ GÖRÜNMEYEN EMEĞİ’
 
İş koşullarının tamamen ataerkiye göre belirlendiğini ifade eden Abdal, “Kadınların görünmeyen emeği konusunda mücadele etmemiz gerekiyor. Kamuoyuna sunduğumuz raporlarda kadın işçi ölümlerini, görünmeyen emeğin görünmeyen kaybı olarak veriyoruz. Gerçekten de kadının görünmeyen emeğinin yanında, ölümü de görünmüyor. Kadınların yoğun olarak çalıştığı yerlerde devletin denetim mekanizmasının işletilmediğini görüyoruz” diye konuştu.
 
Abdal, kadının emeğinin ve ölümünün görünmemesinin nedenlerinden birinin ise sendikalaşma azlığı olduğunu belirterek, “Bu alanda verilecek her mücadele o görünmezliği silmiş olacak” diye vurguladı.
 
‘SAĞLIK TANIMI ERKEK ÜZERİNDEN YAPILIYOR’
 
İşyerlerinde sağlık tanımının da yine erkeğin tanımı üzerinden belirlendiğini dile getiren Abdal, şöyle devam etti: “Oysa erkek sağlık tanımı iyi olmak iken kadının sağlık tanımı ayakta olmak. Stres depresyon gibi rahatsızlıklar Türkiye’de meslek hastalıkları arasında yer almıyor. Bunların da meslek hastalığı olarak kabul edilmesi için mücadele vermemiz gerekiyor. Risk, iş kazası ve meslek hastalığı dediğimiz şey bütün yasalarda erkek işçinin neler yaşadığı ve yaptığı sağlık tanımı üzerinde belirlenmiş. Çalışırken kullandığımız bütün araç gerekçeler bir erkek bedeninin gücünün baz alınmasıyla oluşmuş şeyler. Bu bile risk altında olmamıza ve hasta olmamıza neden oluyor.
 
DAYATILAN EMEK FORMUNU REDETMEK GEREKİYOR
 
Dayatılan emek formunu reddetmek gerekiyor. Hâkim mücadele tarzını da değiştirmek gerekiyor. Çünkü kadınlar olarak biz mücadele etmediğimiz zaman sadece erkeklerin göründüğü bir alana hapsediliyoruz. Diğer yandan işçi sağlığı ve güvenliği mücadelesinde birleşik bir mücadelenin verilmesi gerekiyor. Bunu kadının işçi sağlığı ve iş güvenliğini doğru bir zeminde çalışmak ve kadın mücadelesinin bir alanı haline getirmek gerekiyor.”
 
‘SORUMLULUKLAR ARTIKÇA RUHSAL BOZUKLUKLARI ARTIYOR’
 
Dr. Deniz Nalbantoğlu ise, sunumunda sağlık çalışma ortamının toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sürdürüldüğü bir ortam olduğunu vurguladı.
 
Nalbantoğlu, “Kadınlar daha çok formal güvencesiz kısmi zamanlı çalıştırılıyor. Sağlığın tanımındaki sosyal ve siyasal iyilik hali kadın sağlığı ile tam olarak ilişkili. Sosyal ve siyasal iyilik hali kadınların fiziksel ve ruhsal sağlıklarını tümden etkiler. Evde bakım yükü ve işçi sorumluluklar artıkça ruhsal bozuklukları artıyor” dedi.
 
Yaptıkları bir çalışmada görüştükleri kadınların neredeyse yarısının ruhsal bozukluk belirtileri yaşadığını aktaran Nalbantoğlu, “En çok ruhsal bozukluk veren gurup informal (güvencesiz çalışma), ikinci sırada ödenmeyen emek en az ise formal (ücretli ve güvenli çalışan) grup yer alıyor” diye belirti.
 
‘ÇALIŞMA ORTAMLARI ERKEKLERE GÖRE BELİRLENİYOR’
 
Kadın sağlığının analık, doğurganlık sağlığına indirgenemeyeceğini söyleyen Nalbantoğlu, “Kadın sağlığına hizmet verilirken kadın emeğini de ayrıntılı olarak sorgulamalıyız. Evdeki görünmeyen emek önemlidir. İş yaşamında kadınların biyolojik tehlikelere daha fazla maruz kaldığına vurgu yapan Nalbantoğlu, “Çalışma ortamları genellikle erkeğe göre ayarlanmış bir alan. Bundan kaynaklı sağlık sektöründeki kadınlar bakım emeğine dayalı işlerde daha fazla çalıştığından kas iskelet sistemi hastalıklarına katlanmak durumunda kalıyor. Çalışma yaşamı, ev içi sorumlukların iş saatleriyle çatışması, uzun çalıma süreleri, güvencesiz çalışma ve vardiyalı çalışma daha çok kadınlarda ruhsal olarak etki bırakıyor” ifadelerini kullandı.
 
‘SOSYAL VE SİYASAL İYİLİK HALİ İÇİN MÜCADELEYE DEVAM’
 
Nalbantoğlu, kadınların iş yerlerinde yaşadığı sıkıntılara karşı nasıl önlemlerin alınması gerektiğini ise şöyle sıraladı: “İş yerlerinde mühendislik önlemleri ve en önemlisi idari önlemlerin alınması lazım. Verilen eğitimlerin toplumsal cinsiyet süzgecinden geçmesi gerekir. Risk değerlendirmelerinde kadınların yer alması gerekir. İSİG eğitiminin verilmesi önemli. Kadın özgürlüğü için bir mücadele veriyorsak sosyal ve siyasal iyilik hali için ataerki ve kapitalizme karşı sağlık alanında da bu mücadeleye devam etmek gerekiyor.”
 
Kurultay, yapılan forumun ardından sona erdi. Sonuç bildirgesi önümüzdeki günlerde açıklanacak.