Neo-liberal sistemin alternatifi kooperatiflerdir

img

İSTANBUL – Neo-liberalizmin ürettiği krizler dolayısıyla kooperatiflerin giderek daha yaygın hale geldiğini belirten Dr. Serkan Öngel, her türlü örgütsel formun çözüldüğü ortamda giderek yalnızlaşan insanların artık bir araya gelerek ortak bir şeyler yapmak istediklerini ifade etti. 

 
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, 2 Aralık’ta sosyal medya hesabı üzerinde yaptığı açıklamada Türkiye ekonomisinin 3’üncü çeyrekte büyüdüğünü duyurdu. Albayrak, Türkiye ekonomisinin büyüme ivmesinin artmaya devam ettiğini söylese de, artan vergiler, süreklileşen zamlarla halk her geçen gün biraz daha yoksulluğun pençesine düşer halde. Bu durum önceki haftalarda karşılaşıldığı toplu intiharlar gibi ciddi insanı krizleri de beraberinde getirmiş bir noktada.
 
Ülkede yaşanan ekonomik ve insani krize karşı çözüm yolu olarak uzmanlarca gündeme getirilen yol ise kooperatifler. 
 
Maddi gerçeğe, rakamlara, tüketime indirgenmiş bir ekonomiye karşı çıkarak, ekonomiyi bir bütün toplum ve topluluk sorunu, zihniyet ve ahlak politikası, bilimi de içine alan bir yaşam tarzı olarak ele alan bu anlayış, birey ve topluluklar arasında simbiyotik ilişkiyi esas alan komünal yaşam üzerine oturtmakta.
 
Nitekim Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) da kuruluşunun 100’üncü yılında “İnsana yakışır iş için kooperatifler” temasına odaklanıyor. Amaçlanan ise çalışma hakları, istihdam fırsatları, sosyal güvenliğin geliştirilmesi ve çalışmayla ilgili konularda toplumsal diyaloğun güçlendirilmesi. 
 
Türkiye ve dünyada giderek daha çok üzerinde durulup, konuşulan ve tartışılan kooperatiflere dair yakın dönemde bir çalışmaya daha imza atıldı. Antep Üniversitesi öğretim üyeleri Dr. Ferit Serkan Öngel ile Dr. Uygar Dursun Yıldırım’ın birlikte kaleme aldıkları “Krize Karşı Kooperatifler: Deneyimler-Tartışmalar-Alternatifler” kitabı geçtiğimiz günlerde Nota Bene Yayınları’ndan çıkarak raflardaki yerini aldı. 
 
Yaşanan ekonomik krize eşlik eden gıda krizi ve ekolojik kriz ile birlikte kamusal hizmetlerin tasfiyesinin yarattığı kentsel krize odaklanan yazarlar, “kendi kendine yardım hareketi” olarak da tanımlanan kooperatif hareketlerini çeşitli boyutlarıyla mercek altına alıyor.
 
ÖNGEL: KOOPERATİFLER, İNSANLARIN BİRBİRLERİNE OMUZ VERDİKLERİ ÖRGÜTSEL FORMLAR
 
Üzerinde durdurdukları kooperatiflerini önemini anlatan kitabın yazarlarından Dr. Ferit Serkan Öngel, kriz dönemlerinde kooperatiflerin dayanışma faaliyetleriyle birbirlerine tutunmaları, yan yana durmalarına işaret ediyor.
 
İnsanların kriz zamanlarında gerek tarım gerekse de sanayi tüketim alanlarında dayanışarak bir ekonomi ortaya çıkarttıklarını belirten Öngel, “1970’lerde yaşanan krizle birlikte dünyada yeni bir eğilimin geliştiğini görmek mümkün. Giderek bireyselleşmenin hakim olduğu yeni liberal politikalarla her türlü örgütsel formun çözüldüğü, insanların giderek yalnızlaştığını görüyoruz. Kooperatifler aslında tam da tanımı gereği insanların birbirleriyle dayanıştıkları, birbirlerine omuz verdikleri, zor zamanlarda yan yana gelebildikleri örgütsel formlardır” diye açıkladı. 
 
‘İMECE GEÇMİŞTEN BUGÜNE GELEN BİR DEĞER’
 
Günümüzde kooperatiflerin bu kadar yaygın hale gelmesini ise, neoliberalizmin ürettiği krizlere bağlayan Öngel, “Neoliberalizm her ne kadar bu sorunları çözmeye çalışsa da insanlar artık bir araya gelerek ortak bir şeyler yapmak istiyorlar. Yani kooperatifler yeni değil elbette. Ortaklaşmacı faaliyet, imece faaliyeti geçmişten bugüne gelen değerlerdir. Bir şeyleri beraber yapabilme diyebileceğimiz bir süreçtir kooperatifler” diye konuştu. Öngel, öte yandan devletin, şirketlerin, sermayenin vesayeti altında oluşmuş olan kooperatif modellerinin sorunlara çözüm üretmesinin doğası gereği çelişkili olduğu görüşünde. 
 
“Bir dayanışma faaliyeti dediğimizde onu bütün bu bağlamların dışına taşımak gerekiyor. Örgütsel olarak da bunun üzerine inşa etmek gerekiyor” diyen Öngel, şunları ekledi: “Kooperatif ve sendikalar, işçi sınıfının oluşumunda iki kardeş örgüt. Yani ikisi de beraber değerlendirilmesi gereken formlar. Bugün yeniden bunlara ihtiyaç duyuluyor. Çünkü artık bu çözülmenin karşısında durabilecek tek motivasyon bu.” 
 
YILDIRIM: TARIMDA TEMEL BİR KIRILMA YAŞANDI
 
Dr. Uygar Dursun Yıldırım ise, Türkiye’de 1990’lar ve 2000’li yıllarda tarımın dönüşümünde gerçekleşen temel bir kırılmaya işaret ediyor. Yıldırım, “Bu süreçte Türkiye tarımı yapısal anlamda büyük bir dönüşüm sürecinden geçti. Bu dönüşüm sürecinin temel parametrelerine baktığımızda bir tarafta hızlı bir işçileşme ve mülksüzleşme süreci görüyoruz” diye belirtti.
 
Yaşanan bu işçileşme ve mülksüzleşme sürecinin özellikle Türkiye’nin güneydoğusundaki illerde yaşandığını ifade eden Yıldrım, nedenini “Bölge, tarımda işçileşmenin diğer bölgelere nazaran daha fazla yaşandığı bir yer. Türkiye’nin batı bölgelerinin tarımsal alanlarında ihtiyaç duyulan iş gücünün büyük kısmı Güneydoğu’dan gelmeye başladı” sözleriyle açıkladı.
 
‘ÇİFTÇİNİN BÜYÜK KISMI BORÇLU’
 
Türkiye tarımında aile emeğine dayalı küçük üreticiliğin temel bir iş gücü biçimi olduğunu söyleyen Yıldırım, buna dair şunları dile getirdi: “1990’lı ve 2000’li yıllarda bunun biraz değiştiğini görüyoruz. Bence önemli parametrelerden dönüşüm noktalarından birisi de bu. Bir diğeri de küçük üreticilerin karşılaştığı tarım şirketleri, özel bankalar, tüccarları görüyorlar. Çiftçiler artık bunlarla bir gıda üretim sürecini düzenlemeye mecbur kaldı. Bunun da beraberinde getirdiği bir takım olumsuzluklar var. Onlardan en nemlisi geniş bir üretici kesim hızlı bir borçlanma sürecine girdi. Bugün Türkiye’de çiftçinin büyük kısmı borçludur. Borçlu bir şekilde üretimi devam ettirmeye çalışıyorlar. Büyük kısmı üretimden çekilmeye başladı. Tarımsal üretimde, ekilen biçilen tarımsal alanlarda hızlı bir azalma ve çekilme var.” 
 
‘EN ÖNEMLİ SORUNLARDAN BİRİ GIDA KRİZİ’
 
Bunun da beraberinde köyden kente hızlı bir göç getirdiğini sözlerine ekleyen Yıldırım, “Aynı zamanda bu süreç bir de gıda boyutuyla gündeme geldi. Hem beslenme boyutuyla hem de gıdadaki hızlı kirlenme kimyasal gübre kullanımdaki artış ve yaygınlaşmanın beraberinde getirdiği bir sonuç olarak gıda krizi bugün Türkiye’nin önünde tarım alanında en önemli sorunlardan bir tanesi haline geldi” dedi. 
 
Toplumun buna verdiği tepkinin 5-10 yılda farklı alanlarda çok hızlı bir kooperatifleşme eğilimi olduğunu kaydeden Yıldırım, “Bu yerel yönetimlerin, küçük üreticilerin, merkezi hükümetin içinde olduğu bir süreç. Bu elbette aynı zamanda bir tartışma alanıdır. Nasıl bir kooperatifleşme? Çünkü kooperatiflerin kendi içerisinde hem şirketleşme sürecine giden deneyimlere de tanık oluyoruz” diye konuştu.  
 
KOOPERATİFLERİN SAĞLADIĞI ÇÖZÜMLER 
 
Tarımda 1990’lardan 2010’lara kadar geçen süreçte hem tarımdaki kamu yönetimi sisteminin tasfiye edildiğini hem de hızlı bir şekilde şirketleşme süreci başladığının altını çizen Yıldırım, “Krize karşı  kooperatiflerin verdiği ilk çözüm, gıda alanında yerel piyasalarda düzenleyici, küçük üreticileri destekleyici, gıda güvenliği alanlarında biraz daha standartları yükseltmeye çalışan çeşitli tedbir ve düzenlemelerdir” diye konuştu.