Kaygısız: Yeni rejime uygun bir sendikal hareket yaratılıyor

img

ANKARA – Türk-İş ile hükümet arasında imzalanan TİS anlaşması sırasında ve sonrasında yaşananları değerlendiren sendika uzmanı İrfan Kaygısız, yeni rejime uygun bir sendika yapılanması yaratıldığını belirterek, muhalefetin bunu teşhir ederek yeni bir sendikal harekat inşa etmesi gerektiğini söyledi. 

 
Hükümet ve Türk-İş'in, 2019-2020 yıllarını kapsayan Kamu Toplu İş Sözleşmesi (TİS) anlaşması sırasında kendi konfederasyonun taleplerinin dahi çok altında bir anlaşmaya imza atan ve açık unutulan mikrofonda, sarf ettiği “Uzasa işi karıştıracağız. En azından kapattım böyle" sözleri ile eleştirilerin odağında olan Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’ın daha sonra kendisine yönelik eleştirilere verdiği  “Bana saldıranların yüzde 90’ı işçi değil. Terörü destekleyen gruplar”, “S-400'lere destek vereceğim” şeklindeki açıklamalarıyla eleştirilerin odağında kalmayı sürdürüyor.
 
Sendika Uzmanı İrfan Kaygısız, Türkiye’deki sendikal hareketin çıkmazlarını ve mevcut sendikaların durumunu değerlendirdi. Son yılların en tartışmalı TİS sürecinin aslında beklenen ve bir süredir devam edegelen gelişmelerin sonucu olduğunu söyleyen Kaygısız, “Kamu Toplu Sözleşmeleri çok bilinmedik ya da beklenmedik ve hayal kırıklığı yaratan bir şey değil. Sadece yapılanlar kitabına uydurulamadığı için bu kadar tepki gördü. İşte mikrofon sorunu, ya da Ergün Atalay’ın tırnak içinde patavatsız açıklamaları tepkiye neden oldu. Yoksa beklenen ve bir süredir devam edegelen gelişmelerin sonucu” dedi.
 
‘SENDİKAL HAREKET DEVLETİN DENETİMİ ALTINA GİRMİŞ’
 
AKP döneminde tüm toplumsal örgütlenmelerin devletin denetimi altına alındığını belirten Kaygısız, “Türk-İş özünde devletçi bir kurum, zaman zaman bu ilişki biçiminin dışına çıkıp işçilerin haklarını savunsa da son yıllarda yeniden geleneksel rolüne yeniden büründü ve bu süreci devam ettirdi. AKP döneminde yeniden devlete biat eden sendikal anlayış egemen oldu. Aslında belki de tarihte en fazla sendikanın devlet ve iktidar ile içi içe geçtiği bir dönem oldu. Yürütülen toplu sözleşmeler de bu sürecin bir parçası. Yeni dönemin sendikal yapıları, devletin hem ideolojik aygıtı haline gelmiş, hem de iktidarın kimi iktisadi meselelerinin meşrulaştırıcı ve hayata geçirici bir rolünü üstlenmiş durumda. Toplu sözleşmelerde tutum da bunun bir göstergesi. TİS sürecindeki pervasızca davranışlar bu gelişmenin bir yansıması” dedi.
 
'SENDİKALAR İKTİDARIN ÖRTÜLÜ KURUMLARI HALİNE GELİYOR'
 
İşçi ve emekçilerin mücadeleci, işçilerin hak ve çıkarlarını koruyan sınıf sendikacılığından uzak olunan bir dönemden geçildiğine dikkat çeken Kaygusuz,  “Yaşanan bu gelişmelerle birlikte sendikalar resmi, gerçekli ilgisi olmayan enflasyonun bile altında olan rakamlara imza atıyor. Memur- Sen ile başlayan geleneğin devamını Türk- İş yürütüyor. Bu pervasızlığın sebebi ise aşağıdan gelen bir basıncın olmaması.  Bu da haliyle sendikaların iktidarın örtülü kurumları haline gelmesini sağlıyor” ifadesinde bulundu. 
 
‘İŞGAL ALTINA ALINAN SENDİKALARI KURTARMAK’
 
“Mevcut siyasal koşullar, işçinin taleplerinin bastırılmasına ve mücadelesinin engellenmesine yol açıyor” diyen Kaygısız, bunun temel nedeninin de sol hareketlerin sendikalarla ve işçilerle temasının azalmasından kaynakladığını ifade etti. 
 
Kaygısız şöyle devam etti: "Mevcut duruma baktığımızda, işçi sınıfının yüzde 80’i kategorik olarak sağ görüşlü denilen işçilerden oluşmakta. İlk olarak bu işçileri bu ideolojik alandan koparmak gerekir.  İkincisi sınıfsal olarak bu yapılardan kurtarmak lazım. Bu da muhaliflerin, sol sosyalist kesimlerin görevi. Buralarda örgütlenmeyi önemli göreceksiniz. Bu kısa sürede olacak bir şey değil ama, bunun orta ve uzun dönemde sonuçları ortaya çıkacaktır. Bir taraftan siyasal alanda mücadele lazım. Diğer taraftan da sendikal alanda, genel anlamda emek alanında mücadele şart. Sendikal hareket; devlet ve sermaye tarafından teslim alınmış ve işgal edilmiş durumda. Muhaliflerin görevi, işgal altına alınan bu sendikaları işgalden kurtarmak ve yeniden işçilerin sendikası örgütü haline dönüştürmek gerekir. Yoksa birilerine küfretmekle, birilerini istifaya çağırmakla bu mesele çözülmez. Mesele sadece Ergün Atalay’ın meselesi değil, mesele sadece 16 tane sendika başkanının ihaneti meselesi değil.”
 
'SUÇUNU ÖRTMEYE ÇALIŞIYOR’
 
Atalay’ın "vatan millet Sakarya" söylemleriyle kendi suçunu örtmeye çalıştığına dikkat çeken Kaygusuz, "Ergün Atalay’ın  kendi suçunu örtbas etmesinin yollarından bir tanesi de bu işçilerin kimi milliyetçi şoven beklentilerinin yönelimlerinin harekete geçirilmesi, bu duylarının okşanmasıyla tepkilerinin bastırılması. İşte diyor ki; 'Beni eleştirenlerin yüzde 90’ı terörist.  Diğer tarafta S-400 söylemi. Ergün Atalay işçilerin milletçi duygularıyla oynamaya çalışıyor. İşlediği suçu milliyetçi söylem ve kavramlarla kapatmaya çalışıyor. Bu marjinalleştirme yaklaşımı, Türkiye’nin tüm toplumsal alan mücadelelerinde ben durum yaşanıyor. Her sıkışan karşıdakini terör ile itham ettiği zaman, tırnak içinde kendisini aklıyor, eleştirilere karşı duvar örüyor. Neredeyse tüm alanlarda durum böyle ve herkes kendisini eleştireni meşruiyet alanı dışına itiyor, kendisini de merkeze koyuyor. Böylelikle de yaptığı yanlış ve kötü işleri kapatmanın yolunu buluyor. Devlet de bunu yapıyor, sermaye de bunu yapıyor. Sıkışınca sendikalar da bunu yapıyor” şeklinde ifadeler kullandı.
 
‘YENİ BİR DÖNEMİN BAŞLANGICI’
 
"2019 Yılı Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Anlaşma Protokolü ile Türkiye’de kamu işçileri toplu pazarlığında bir dönem kapandı" şeklindeki yorumlara ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Kaygısız, “Şimdi şöyle bir hukuki gelişme oldu. Önceden yapılan Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolleri, sendikalar açısından hukuken bağlayıcı değildi. KHK'de yapılan bir değişiklikle bu bağlayıcı hale getirildi... Kritik mesele bu. Aralık 2017’de 696 sayılı KHK ile 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’na bir madde eklenerek çerçeve anlaşma protokolü sendikalar için bağlayıcıdır denildi. Bunun iki sonucu var. Eskiden çerçeve protokolleri Türk-İş imzalardı ama hukuken bir sendika için bağlayıcı değildi. Türk-İş’e rağmen bir sendika çıkıp farklı bir toplu sözleşme imzalama mücadelesi verebilir ve greve çıkabilirdi. Çünkü bu çerçeve bir protokol. Sonra sendikalar tarafından tek tek sözleşmeler imzalanıyor. Ama şimdi protokolde yazılı olan maddelere, bu maddeler ücret ve sosyal haklar, buna uymak zorunda. İkinci sebep ise Toplu Sözleşmeyi bağlayıcı hale getirdi ama Konfederasyonların ya da sendikaların grev hakları ellerinden alındı. Dolayısı ile işçinin grev hakkı da gasp edildi. Dolayısıyla bu kanun değişikliğinden sonra ilk defa bir çerçeve protokolü imzalandı. Resmi enflasyon rakamlarına rağmen, yani ortada olan rakamlara rağmen onun gerisinden bir toplu sözleşme imzalandı. O nedenle yeni bir dönemin başlangıcı” dedi.
 
‘YENİ REJİME UYGUN BİR SENDİKAL HAREKET’
 
Yeni rejime uygun bir sendikal hareket yaratıldığını vurgulayan Kaygısız, sözlerini şöyle tamamladı: “Sendikal harekete artık yeni devlete uygun bir rol biçildi. Bir tane devlet başkanı var, bir de devlet başkanına bağlı sendikal yapının başkanı var. Bakın Türk- İş başkanı şöyle pervasızca bir açıklama yapıyor ve 'Cumhurbaşkanına telefon açtım ve telefonda pazarlık yaptım' diyor.  Böyle bir şey olur mu?  Birisi Cumhurbaşkanı, diğeri sendika başkanı. İki kişi binlerce işçi adına telefonla karar veriyor.  Sendikanın yetkisi yok, kararı yok, ne dediğinin bir önemi yok. Onun için muhalefet iki şeyi birlikte yapmalı. Hem mevcut durumun teşhirini yapmalı hem de sendikal hareketin yeniden inşası için de zaman geçirmeden bir şey yapmalı.”
 
MA / Selman Güzelyüz