4 Kasım darbesinden bugüne: Vebali ağır oldu

img
ANKARA – Kürt siyasetinin “siyasi darbe” olarak tanımladığı 4 Kasım’ın üzerinden 3 yıl geçti. O günden bu güne Kürt siyaseti üzerindeki baskılar hiç dinmedi. Ferhat Encu “Sonuç alamadılar” derken, Avukat Reyhan Yalçındağ “siyasetin yargısallaşmasına” dikkat çekti. 4 Kasım tutuklusu İdris Baluken, çözüm için İmralı’yı işaret etti.
 
Kürt sorununun köklü çözümü için önemli bir adım olan 28 Şubat 2015 tarihinde İmralı ile hükümet heyetinin ortak açıkladığı Dolmabahçe Mutabakatı’nın, daha sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından reddedilmesi, 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri’nde Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) yüzde 13 bandına ulaşması ve AKP’nin iktidardan düşmesi ardından Türkiye’de tekrardan çatışma ve savaş politikalarına dönüldü. Yaklaşık üç yıl süren ve hiç kimsenin burnunun dahi kanamadığı çözüm sürecini barışa dönüştürmeden elinin tersiyle iten iktidar, “darbe mekaniğini” tetikledi. Çözümsüzlük, askeri darbe girişimini ve siyasi darbeleri peşi sıra getirdi. Kürt siyasi hareketi, 4 Kasım 2016 tarihinde HDP’li milletvekillerini tutuklanmasını bu kapsamda “siyasi darbe” olarak tanımladı. 
 
4 Kasım gecesinde yaşananlar, 2 Mart 1994’de DEP’li vekillerin tutuklanması ve 14 Nisan 2009’da "KCK yapılanması" adı altında başlatılan operasyonlardan sonra Kürt demokratik siyasetine yönelik üçüncü siyasi darbe oldu. 4 Kasım tutuklamaları, Ekim 2014’de toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) alınan “Çöktürme Planı” kapsamında değerlendirildi. 
 
7 HAZİRAN AKP'Yİ ÜRKÜTTÜ 
 
4 Kasım gecesi HDP Genel Merkezi’nde gözaltına alınma biçimi 2 Mart DEP darbesini anımsatarak hafızalara kazınan ve halen Sincan 1 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan İdris Baluken, tutuklanmaların nedenini şöyle anlattı: “HDP’nin 7 Haziran’da ulaştığı oy oranı ve toplumda yarattığı heyecanın düzeyi AKP’yi ürküttü. 7 Haziran sonuçlarıyla AKP ilk kez tek başına iktidar olma olanağını kaybetti, ki onların beklentisi ‘400 vekil’ alarak rejim değişikliğine bir an önce ve sorunsuz olarak gitmekti. Keza o süreçte Rojava’da yaşanan gelişmeler de AKP’nin Neo-Osmanlıcı, mezhep eksenli Suriye politikalarının yanlışlığını ortaya çıkardı. Gelişmeler her açıdan uzlaşmaya dayanan barışçıl süreçlerin önemini vurguluyor, siyasal zeminde demokrasinin ılık rüzgârlarının esmesini gerektiriyordu. Bu açıdan iç ve dış kamuoyunun dikkati HDP’ye odaklanmış, yüreği deyim yerindeyse HDP ile birlikte atar hale gelmişti. Bu durum AKP’nin bütün iç ve dış planlarına tersti.”
 
SURUÇ İLE BAŞLAYAN KATLİAMLAR
 
2015 yılının Temmuz ayı, savaş politikasının tekrar devreye girmesi ve günümüze kadar sürmesi için kritikti. Türkiye kentlerinde cirit atan DAİŞ’in Antep hücresi devreye girdi ve Kobanê’ye oyuncak götürmek isteyen Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun (SGDF) üyelerine yönelik 20 Temmuz 2015 tarihinde gerçekleştirdiği saldırıda 33 kişi yaşamını yitirdi. Hemen akabinde 22 Temmuz’da Ceylanpınar’da iki polisin şüpheli şekilde ölümü gerekçe yapılarak, iki gün sonra 24 Temmuz’da Kandil onlarca savaş uçağıyla bombalandı. Bu tarih, aynı zamanda çözüm sürecini fiilen sona erdiren ve savaşın yeniden başlamasının tarihi oldu. 
 
ERDOĞAN STARTINI VERDİ 
 
Saldırıların ardından 28 Temmuz 2015 tarihinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Esenboğa Havalimanı’nda şu açıklamayı yaptı: “Dokunulmazlık zırhından bunları sıyırmak suretiyle, terör örgütünün kendi arkasında görünler ‘Biz sırtımızı şuraya buraya dayıyoruz’ diyenler, bu ifadelerin bedelini ödemelidir… Parlamento gerekli değerlendirmeyi yapmalı, dokunulmazlık zırhından sıyrılmalı.” 
 
İdris Baluken, 2015 Temmuz ayı sürecine dair “HDP ağacının dallarını kesme işi (ki ağaç kesme konusunda sabıkaları belli) böyle başladı. Kesilen dalların kurumadığını, budanmış gibi yeniden canlandığını görünce de saldırıların dozu ve çeşidi arttı” dedi.
 
AKP-MHP-ERGENEKON İTTİFAKI
 
Çatışma sürecine tekrar dönülmesi aynı zamanda AKP’nin ortaklarını da değiştirdi. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra iktidarın ortağı olan MHP, Erdoğan ve ekibine tam destek verirken, yeni iktidar politikaları AKP-MHP-Ergenekon üçlüsü eksenine oturtuldu. 
 
İktidar ittifaklar kurarken, aynı zamanda 7 Haziran sonrası “istikşafi görüşmeler” adı altında koalisyon hükümeti kurulmasının da önü alındı. 10 Ekim Ankara Katliamı ardından 1 Kasım seçimlerine gidildi ve AKP tekrardan iktidar oldu. Aynı süreçte kentlerde sokağa çıkma yasakları ilan edildi ve çatışma süreci derinleşti. 
 
Bu süreçte İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİVH) verilerine göre, 78’i çocuk 71’i kadın 322 sivil yaşamını yitirdi.
 
4 Kasım 2016 kapsamında tutuklanan, o dönem HDP Şırnak milletvekili olan Ferhat Encu, “Çözüm sürecinin AKP tarafından bitirilmesiyle birlikte yoğun çatışmaların yaşandığı bir sürece tanıklık ettik. Kentlerde yaşayan insanlar göç etmek durumunda bırakıldı. Evleri, barkları yıkıldı. Yoğun hak ihlallerinin yaşandığı, demokratik siyasetin ortadan kaldırıldığı tamamen şiddete ve silaha başvurulduğu bir sürecin içinden geçiyorduk” diye anlattı.
 
DOKUNULMAZLIKLARIN KALDRIRILMASI
 
Dokunulmazlıkların kaldırılması teklifi, 12 Nisan 2016'da Meclis'e sunuldu. “Anayasa'ya aykırı ama evet” açıklaması yapan CHP’nin de desteğiyle dokunulmazlıkları kaldıran Anayasa değişikliği, 20 Mayıs 2016 tarihinde 376 oyla kabul edildi.
 
4 Kasım’da gözaltına alınan ve tutuklanan milletvekillerinin avukatlığını yapan Reyhan Yalçındağ, “Bizatihi Anayasa’nın kendisine aykırı şekilde bir yasal değişiklikle ve yine ‘geçmişe yürüme yasağı’ (lex praevia) ilkesine aykırı şekilde yapılan 20 Mayıs 2016 tarihli değişiklik ilk etapta tüm vekiller için yapılmış gibi gösterilse de sadece HDP’li siyasetçileri kapsadığı kısa zamanda anlaşıldı” dedi.
 
CHP’nin “evet” oyu için tutuklu Kürt siyasetçi İdris Baluken, “CHP maalesef tüm bu anti demokratik süreçler yaşanırken gerçek sol, sosyal demokrat bir ana muhalefet partisi olmak yerine iktidar politikalarının toplum tarafından hazmedilmesini sağlayan bir katalizör görevi gördü. Baskı ve zor politikalarının daha etkin ve hızlı bir şekilde ilerlemesine bilerek ya da öngörüsüzlükten kaynaklı bilmeyerek su taşımış oldu. Sadece dokunulmazlıklar mevzusu ve savaş tezkerelerinin onay sürecine bakılırsa bu gerçek rahatlıkla görülür” değerlendirmesi yaptı. Baluken, CHP’ye sayfalar dolusu “yetmezlik tespiti” sıralamak yerine evrensel sol, sosyal demokrat değerlere dönmesini dilemenin daha anlamlı olacağını vurguladı.
 
İFADEYE GİTMEME KARARI
 
Anayasa değişikliği Meclis'ten geçtiği günlerde HDP'li 55 milletvekili hakkında 511 fezleke hazırlanmıştı. HDP'liler değişikliğin yürürlüğe girmesinin ardından “ifadeye gitmeme” kararı aldı. HDP’liler zorla götürüldüklerinde ise, "Sizden hiçbir talebim ve beklentim yoktur. Siyasi faaliyetlerim nedeniyle ancak beni seçen halkım sorgulayabilir" şeklinde ortak savunma yaptı. 
 
4 KASIM GECESİ
 
HDP’li milletvekilleri, Erdoğan’ın “Allah’ın lütfu” dediği 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) koşullarında tutuklandı. Seçilmişlere karşı operasyon milletvekilleriyle başlamamıştı. Vekillerin tutuklanmasından önce 2016 Eylül ayında Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) belediyelerine kayyumlar atanmaya başlanmıştı. Daha sonraki süreçlerde “öz yönetim” gerekçe yapılarak, tüm belediye eşbaşkanları görevden alındı, yerlerine kayyumlar atandı, birçoğu tutuklandı. 
 
4 Kasım 2016 tarihinde gece saat 01.30’da HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabından "Diyarbakır'da evimde zorla gözaltına alınma kararı ile emniyet yetkilileri kapımdalar” mesajını yayımlayarak, operasyonu duyurdu. HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş, Grup Başkanvekili İdris Baluken, milletvekilleri Selma Irmak, Leyla Birlik, Gülser Yıldırım, Abdullah Zeydan, Ferhat Encü, Nihat Akdoğan ve Nursel Aydoğan 4 Kasım gecesi tutuklandı. 
 
‘YAŞANANLAR TESADÜF DEĞİLDİ’
 
Tutuklamaları, bir gün sonra iktidar kurmayları “Hukuka uygundur” ifadesiyle savundu. HDP’liler ise “siyasi darbe” olarak değerlendirdi. İdris Baluken, “HDP’nin tasfiyesiyle ilgili süreç, tüm yönelim ve baskılara karşın başarılamamıştır. Yargının içine düştüğü durumu bizim söylememize gerek bırakmadan bizzat yargının en tepesinde bulunan kişiler dile getiriyor zaten. Ülke tarihinin hiçbir döneminde yargı eliyle adalet sağlandığını söyleyemeyiz. Ancak hiçbir döneminde de bugünkü kadar yargının siyasallaştığı ve siyaset kurumu tarafından bir sopa gibi kullanıldığını göremeyiz. Bu işin bir takım pansuman yöntemlerle düzeleceği kanaatinde değilim” ifadelerini kullandı.
 
HDP’li vekillerin savunmalarına katılan avukat Reyhan Yalçındağ ise, yaşananları şöyle özetledi: “1994 DEP milletvekillerinin tutuklanmasının ardından 22 sene gibi bir zaman geçmesine rağmen yaşananlar, Kürt siyasetçilerinin yargı eliyle tasfiyesinin tekerrürü olduğu gibi, kamuoyunun önünde sergilenen kimi fotoğraf kareleri de neredeyse geçmişin aynısıydı ve tüm bu yaşananlar tesadüf değildi. İdris Baluken’in Ankara’da HDP Genel Merkezi’nin önünden gözaltına alındığı esnadaki yaşananlar, sevgili rahmetli Orhan Doğan’ın Meclis’ten gözaltına alınış karesiyle aynıydı.”
 
TAHLİYELERE İTİRAZ UYGULAMASI 
 
HDP'lilere dönük gözaltı ve tutuklama operasyonları 4 Kasım günüyle sınırlı kalmadı. O günden bu yana devam eden tutuklamalarda toplamda 15 HDP milletvekili tutuklandı. Bu süreçte 27 milletvekili, bir kısmı birden fazla olmak üzere toplam 67 kez gözaltına alındı. Milletvekillerinin büyük bir bölümü duruşmalara "güvenlik" gerekçesiyle getirilmezken, aylar sonrasına duruşma tarihleri verildi. HDP’nin Eş Genel Başkanlar Yüksekdağ ve Demirtaş, Sincan Kampüs Cezaevi’nde darbe sanıklarının yargılandığı salonlarda yargılanırken, birçok HDP’li siyasetçiye de Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) dayatıldı.
 
Tutuklamalar ardından ilk tahliye 30 Ocak 2017 tarihinde Leyla Birlik ile gerçekleşti. Akabinde Baluken hakkında tahliye kararı verildi ancak daha sonra rutin bir uygulama haline gelecek şekilde, Baluken hakkında yapılan itiraz nedeniyle tekrardan tutuklama kararı verildi.  Aynı yöntem, geçtiğimiz gün önce tahliye, sonra tekrardan tutuklama kararı verilen Abdullah Zeydan’a da uygulandı.
 
Milletvekillerinin önce tahliye edilip sonra tutuklanmasına dair avukat Yalçındağ, şu yorumu yaptı: “Normalde mahkemelerin sadece tutukluluk devam kararlarına itiraz hakkı düzenlenmişken ve tahliye kararlarına itiraz yolu yokken, Baluken bakımından bu kural ağır biçimde ihlal edilmiş ve aslında olmayan bir yasa maddesi işletilmiştir. Nitekim Baluken tekrar tutuklandıktan neredeyse 1 yıl sonra tahliye kararlarına itiraz müessesesi 24 Aralık 2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 696 sayılı OHAL KHK'si ile CMK’nin 104. Maddesinde yapılan değişiklikle hukuki dayanağa kavuşturulmuştur.”
 
VEKİLLERE CEZA YAĞDI
 
HDP'li vekiller hakkında açılan yüzlerce dosyadan 107’sinin hakim ve savcıları, 4 Kasım ve sonrası ihraç edilen ve tutuklanan isimlerden oluşmasına rağmen yapılan yeniden yargılama başvuruları reddedildi.  Hızla yargılamaları devam eden HDP’li seçilmişlere mahkeme eliyle cezalar yağdı. 10 aylık hapis cezası onaylanarak vekilliği düşürülen Yüksekdağ ile birlikte Demirtaş’a 4 yıl 8 ay, Sırrı Süreyya Önder’e 3 yıl 6 ay, Abdullah Zeydan’a 8 yıl 1 ay 15 gün, Çağlar Demirel’e 7,5 yıl, Selma Irmak’a 10 yıl, Burçu Çelik Özkan’a 7 yıl 3 ay, Dilek Öcalan’a 2 yıl 6 ay, Ferhat Encu’ya 3 yıl 9 ay 10 gün, İdris Baluken’e 16 yıl 8 ay, Lezgin Botan’a 19 yıl 10 ay 15 gün, Leyla Birlik’e 1 yıl 9 ay, Dilan Dirayet Taşdemir’e 1 yıl 8 ay, Ziya Pir’e 11 ay, Osman Baydemir’e 1 yıl 5 ay 15 gün, Ahmet Yıldırım’a 1 yıl 6 ay, Meral Danış Beştaş’a 2 yıl 3 ay, Behçet Yıldırım’a 5 yıl, Mahmut Toğrul’a 2 yıl 6 ay, İbrahim Ayhan’a 1 yıl 3 ay, Besime Konca’ya 2 yıl 6 ay, Nursel Aydoğan’a 4 yıl 8 ay hapis cezaları verildi.
 
YASAMA DOKUNULMAZLIĞI YOK SAYILDI
 
Avukat Reyhan Yalçındağ, verilen cezaları şöyle değerlendirdi: “HDP’li vekillerin tamamı siyasi düşüncelerinden dolayı ceza aldı. Milletvekillerin tüm konuşmaları, demokratik ülkelerde yasal koruma altındayken, Anayasa Mahkemesi ve AİHM’nin o güne kadarki içtihatlarına da tamamen aykırı şekilde HDP’li vekiller için yok sayıldı. Sadece eleştiri hakkını kullandığı için, hak ihlallerini kınadığı için, Kürt sorununda barışçıl çözüm talep ettiği için, hiçbir koşulda insanlar ölmesin dedikleri için savcılıklarca birçok soruşturma başladı ve adil yargılama ilkesinin bariz ihlalleriyle birlikte jet hızıyla ağır cezalar verilmeye başlandı.” Yalçındağ, Anayasa’da düzenlenen yasama dokunulmazlığının da HDP’li seçilmişlere uygulanmadığını belirtti. 
 
HDP’li Ferhat Encu, “Gözaltına alınmamız ve tutuklanmamız bağımsız yargı kararlarıyla değil, siyasi iktidarın telkin ve yönlendirmesiyle oldu. Dolaysıyla yargılama süreci bu minvalde yürütüldü ve bu anlayış halende devam etmektedir. İfade özgürlüğü ve yasama dokunulmazlığı ortada yokmuş gibi tamamen antidemokratik yaklaşımlarla karşılaştık. Bizi yargı sopasıyla mücadeleden alı koymak istediler” dedi.
 
AYM KARARINI UYGULAMADI
 
Başvuruların yapıldığı Anayasa Mahkemesi (AYM), 2014 yılında verdiği “Milletvekili tutuklu yargılanamaz” kararını uygulamadı. 16 Kasım 2017 tarihli oturumda, HDP’li Gülser Yıldırım’ın “tutuklanmanın hukuki olmadığı” yönündeki başvurusunu dayanaktan yoksun buldu. AYM’nin içtihatlarına taban tabana zıt kararlar verdiğini söyleyen avukat Yalçındağ, “Vekillerin mevzuata aykırı şekilde tutuklanmalarını ‘hukuka uygun’ buldu. Bu durumun kendisi apaçık şekilde çözüm sürecinin yok sayılmasından sonra yargıya sirayet eden ve geçmiş içtihatların tersine kararlar verildiğini ortaya koymuştur. Yine aslında mevzuatta olmayan uygulamalar ve hukuk dışılıklar ilk olarak HDP’li vekillerin dosyalarında karşımıza çıkmıştır” ifadelerini kullandı.
 
AİHM’İN DEMİRTAŞ KARARI 
 
HDP’li seçilmişler için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılan başvurulara dair ilk karar 20 Kasım 2018 tarihinde çıktı. Selahattin Demirtaş’ın siyasi nedenlerle tutuklandığına karar veren AİHM, Demirtaş’ın derhal serbest kalması yönünde karar verirken, hükümet karşı hamle yaptı. Demirtaş’ın aldığı 4 yıl 8 ay hapis cezası İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi tarafından onaylandı ve Demirtaş hükümlü konuma getirildi. Demirtaş’ın başvurusunun görüleceği AİHM Büyük Daire sürecinde ise ana davadan yargılandığı Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, Demirtaş ve avukatlarının dahi gelmediği duruşmada tutuksuz yargılama kararı verildi.
 
18 Eylül 2019’da AİHM Büyük Daire de görülen duruşma sonrasında yeni yargı paketinde getirilen düzenleme ile Demirtaş’ın tahliye durumu kamuoyunda tartışılırken, bir kez daha yargı eliyle darbe devreye girdi. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ hakkında 20 Eylül’de açılan mükerrer soruşturmadan yeniden tutuklanma kararı çıkarıldı. Demirtaş şu an ana davasından tutuksuz yargılanırken ve hükümlülüğü sona ererken, Yüksekdağ’ın hakkında ise iki tutuklama ve toplamda 7 yıl 6 ay 15 gün hapis cezası bulunuyor.
 
YALÇINDAĞ: SİYASET YARGISALLAŞTI
 
HDP’li milletvekilleri hakkındaki yargılamalar, siyasi iktidarın yargıyla ilişkisinin daha güçlü bir şekilde tartışmaya açılmasına neden oldu. HDP’li Ferhat Encu, “Bu hukuksuzluklara direndik halkımızın taleplerini mahkeme salonlarında yüksek sesle dile getirdik. Yargılanan değil yargılayan olduk. Çünkü biz haklıydık ve bu haklılık bize güç veriyordu” dedi.
 
Bu süreçte yargılananın halk iradesi olduğunu belirten tutuklu İdris Baluken, “Çarmıha gerilmek istenen şey, düşünce ifade ve örgütlenme özgürlüğünün ta kendisidir. Yargılama konusu olan dosyaların tümü yapılan konuşmalar ve düzenlenen etkinliklerle ilgilidir. Bunun dışında elle tutulur başka hiçbir şey söz konusu değildir” ifadesini kullandı.
 
Avukat Reyhan Yalçındağ ise, bu durumu şöyle tanımladı: “90’lı yıllarda Devlet Güvenlik Mahkemelerinde (DGM) yaşanan ağır insan hakları ihlallerine karşın faillerin cezasızlık zırhıyla korunması, muhalif Kürt siyasetçilerin envaı çeşit komplolarla tutuklanması gibi sistematik hukuksuzlukları ‘yargının siyasallaşması’ olarak tanımlarken, bugün geldiğimiz vahim aşamayı ‘siyasetin yargısallaşması’ olarak tanımlamak gerekir.”
 
ENCU: SONUÇ ALAMADILAR
 
Bugün halen kayyum politikaları ve HDP’li siyasetçilere dönük baskılar sürüyor. Son yıllarda yaklaşık 10 bin HDP’li siyasetçi gözaltına alındı ve çoğu tutuklandı. HDP’liler bu durumu siyasi darbenin devam etmesi olarak değerlendiriyor. Ferhat Encu, bu politikalarla sonuç alınmayacağını belirterek, “Binlerce HDP yöneticisi ve çalışanı gözaltına alınıp tutuklandı. Ama işe yaramadı HDP dimdik ayakta hakikati dillendirmeye ve özgürlük, eşitlik ve barış mücadelesini devam ettiriyor. Halkımız kendi değerlerine ve mücadelesine sahip çıkıyor. Çünkü bu mücadele hak, özgürlük, barış ve eşitlik mücadelesidir” dedi.  Encu, Kürt sorununda çözümün demokratik siyaset alanının güçlendirilmesi, temel hak ve özgürlüklerin sağlanması ve Kürt halkının yönetime katılma hakkının tanınması ve en önemlisi de statü taleplerinin tanınmasıyla olacağının altını çizdi. 
 
BALUKEN: ÇÖZÜM İMRALI’DA
 
Tutuklu Kürt siyasetçi İdris Baluken ise, demokrasi güçlerinin bunca baskıya rağmen savundukları değerlere sahip çıkıyor olması, çatışma ve baskı sürecinin nasıl sonuçlanacağına dair yeterince fikir ve umut içerdiğini vurguladı. Baluken, çözüm için İmralı’yı işaret ederek, şunları söyledi: “Sınıra ordular göndermek yerine İmralı’ya heyetler göndermek aklın, mantığın ve vicdanın gereğidir. Bu gerçeklik herkesin faydasına olan yöntemdir. İmralı’daki sade odada konuştuğumuz hususların şu anda dünyanın dört bir yanındaki yaldızlı odalarda soruna dair yürüyen tartışmalarla ve arayışlarla kıyaslanmayacak düzeyde samimi, gerçekçi ve sonuç odaklı olduğunu vurgulamam gerek. Halklarımızı, yemekten önce avıyla oynayan kaplanların önüne atmanın vebali ağır olur.”
 
Yarın: HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli 4 Kasım darbesini değerlendirdi.
 
MA / Berivan Altan