Öcalan'a yönelimin 21 yılda gösterdikleri - 3
Bayrak: Komployu anlamak için Kürt tarihine bakmak gerek

img

İSTANBUL – Öcalan’a yönelik uluslararası komployu anlamak için Kürt tarihine bakmak gerektiğini söyleyen Tarihçi-yazar Mehmet Bayrak, Kürtlere dönük düşmanlık politikalarına dair Yusuf Ziya Bey’in 1923’te Meclis’te sarf ettiği “Türk ile Kürt teşriki mesai ederek yaşamazlarsa, ikisi için de âkıbet yoktur” sözünü hatırlattı.

9 Ekim 1998’de devreye konulan uluslararası bir komplo ile Türkiye teslim edilen PKK Lideri Abdullah Öcalan, konulduğu İmralı Adası’nda 21 yıldır özel yasa ve uygulamalarla çevrili. İçerisine alındığı tecrit koşullarına rağmen, 30’uncu Kürt isyanının lideri olarak şahsını hedef alan komployu analiz eden Öcalan, Türkiye’ye jandarmalık rolünün düştüğü bu oyun kurgusunu deşifre etti. Bölgede yaratılmak istenen Türk-Kürt çatışmasını ilk fark eden olup, bu amaca karşı stratejiler gerçekleştiren ve uyarılarda bulunan Öcalan’ın referansı ise hep tarihi yaşanmışlıklar oldu.
 
Tarihçi-yazar Mehmet Bayrak, Öcalan’a dönük yönelimi bu tarihsel pencereden yorumladı.
 
 ‘NEDEN KÜRT SİLAHLI HAREKETİ BAŞLADI?’
 
Öcalan’ın 1998 yılından Suriye’de çıkarılmasının doğru anlamak için Kürt tarihini okumak gerektiğini söyleyen Bayrak, ‘Neden Kürt silahlı hareketi başladı?’ ya da ‘Neden Kürt özgürleşmesini isteyen bir hareket, daha sonra silahlı mücadeleye evirildi?’ sorularına yanıt bulmak için biraz geçmişe uzanmak gerektiğini kaydetti.
 
1910 ve 1920 arasında Osmanlı rejimi yönetimi elinde bulundururken, 20’ye yakın Kürt demokratik örgütünün kurulduğunu ifade eden Bayrak, “Bunların içinde Kürt Kadınları Teali Cemiyeti ve Kürt Talebeleri Cemiyeti gibi kadın ve gençlik örgütleri de bulunuyordu. Bu kurumların büyük bir bölümü kültür ve eğitim örgütlemesi yapıyordu. Yine bunların arasında bulunan 3 örgüt, Kürt kimlikli partiydi. Kürt Millet Fırkası, Kürt Demokrat Fırkası ve Serbest-i Fırkası adıyla 3 siyasi parti kurulmuştu” diye belirtti.
 
Bayrak, Cumhuriyet tarihinin başında faaliyet yürüten bu Kürt kurumlarının birçoğunun 1920’li yılların başında ise yasaklandığını ekledi.
 
‘KÜRTLERİN TÜM DEMOKRATİK FAALİYETLERİ BASTIRILDI’
 
Bu yasaklamaların ardından bu hareketlerin aktif unsurlarının, Kürdistan Teali Cemiyeti gibi büyük örgütlenmelerin önlerine illegal mücadeleyi aldıklarını ve Kürdistan Azadi Cemiyeti’ni kurduklarını anlatan Bayrak, “Yani Kürt ulusal hareketlerinin silahı eline almaları legal siyaset zemininin kendilerine kapatılması, yasaklanması sonucu oldu. Bundan dolayı Cumhuriyet tarihi boyunca ortaya çıkan demokratik faaliyetler, demokratik örgütlenme çabaları ya da Kürt kimlikli gazete, dergi çıkarma çabaları şiddetle bastırıldı ve sonucunda Kürt ulusal mücadelesi, silahlı mücadeleye evrildi. Bu günümüzde de PKK’nin şahsında vücut buldu” dedi.
 
‘KANALLAR TAMAMEN TIKANDI’
 
Kültürel çabaların bastırılması ve sürekli olarak saldırı tehdidine maruz bırakılmasının kabul edilemeyeceğini söyleyen Bayrak, şunları dile getirdi: “Bir Kürt kimlikli gazete çıkartmak suç olarak adlandırılamaz. Öyle adlandırılırsa silahlı mücadeleler de kaçınılmaz olur. 1975 yılında yayın hayatına başlayan Özgürlük Yolu Dergisi, yaklaşık 45 sayı olarak ilk defa Türkiye tarihinde yayınını gerçekleştirdi. Aynı zamanda 1977’den itibaren de Rojawelat yayın hayatına geçmişti. Bunlar 12 Eylül 1980 darbesiyle sonlandırıldı. Demokratik mücadele kanalları tamamen tıkanmış oldu.”
 
‘KÜRTLERE BAŞKA BİR SEÇENEK BIRAKILMADI’
 
Bu koşullar içerisinde ise, PKK’nin silahlı mücadeleye başladığını belirten Bayrak, “Bu darbe sonrası Kürt gençleri ya hapishaneye girerek militanlaştı ya da dağlara yönelmek zorunda kaldılar. Çünkü Kürtlerin önünde başka bir seçenek bırakılmamıştı” dedi. 
 
‘SURİYE, SÜRGÜNDEKİ KÜRTLERİN ADRESİ OLDU’
 
Demokratik halk mücadelesinin Türkiye şartlarında verilmesi mümkün olmadığı için Öcalan’ın dışarıda örgütlendiğine dikkat çeken Bayrak, “Bunun en önemli ayağı da Suriye’dir. Hiç unutmayalım orası 910 kilometrelik sınırıyla en geniş coğrafyaya sahip bir yerdir. Şunu da biliyoruz ki, Cumhuriyet döneminde legal Kürt mücadelesi yasaklandığı için dışarıdaki ilk Kürt Özgürlük Örgütü Hoybun (Xoybûn), Lübnan’da kuruldu ama tez zamanda Şam’a geçti. Çünkü Kürt toplumuna en yakın coğrafya orasıdır. Bundan dolayı Öcalan’ın Suriye’ye gidişini yadırgamamak gerekiyor. Yani Suriye hem geçmişte hem de günümüzde sürgündeki Kürtlerin adresi oldu ve Kuzey Kürdistan’daki Kürtlerle hep bir şekilde dirsek teması halinde oldu” ifadelerini kullandı.
 
AHMET ARİF’İN MISRALARI…
 
Bayrak’a göre, Öcalan’ın uluslararası komplo ile Suriye’den çıkarılması ise Ahmet Arif’in ‘Dört yanım puşt zulası’ şiirindeki mısralar gibidir.
 
Benzer şekilde 17’nci yüzyılda Kürt şair ve filozof Ahmede Xani’nin yazdığı ‘Mem û Zîn’ eserinin, Kasr-ı Şirin Antlaşması ile bölünen Kürtlere bir ağıt ve tepki olduğunu ifade eden Bayrak, “Mehmet Emin Bozarslan, Mem û Zîn’i 1969 yılında çevirdiğinde bu bölümünü çıkarmak, sansürlemek zorunda kaldı. Çünkü Ahmedi Xani, çıkarılan bu bölümde egemen ve Kürtlere karşı işbirliği yapan güçlere karşı isyan ediyordu” diye belirtti.
 
KÜRTLERE KARŞI KURULAN İTTİFAKLAR
 
Daha sonraki süreçte özellikle Sykes-Picot anlaşmasıyla başlayıp, Lozan ile birlikte dört parça ülkeye bölme sürecinin sorunları da beraberinde getirdiğinin altını çizen Bayrak, uluslararası komploya uzanan Kürt düşmanlığını şu sözlerle ifade etti: “Kürt sorunu adeta yeniden doğdu. Dört parça olan Kürdistan’da Kürtlere karşı ittifaklar vardı. İran’da özellikle dini darbeden sonra farklı durumlar gelişti. Merkezi Ankara’da bulunan bir örgütlenme doğrudan Kürtleri hedef alıyordu. Kürtlerle sorunu olan Suriye, İran, Türkiye ve Irak’ın içinde bulunduğu oluşum, Kürtler için ciddi bir handikaptır. Bunu doğru anlamak lazım. Bu ülkelerin kendi çıkarları için Kürtlere karşı ittifak oluşturmasıyla ve büyük devletlerin bu hamleye ışık yakmasıyla Öcalan, Suriye’den çıkartıldı.”
 
 
Öcalan’ın Suriye’den zorla çıkartılmasından sonra Avrupa’ya gitmeyi tercih etmesinin ise kendisi ve Kürt hareketi açısından doğru bir hamle olduğunu belirten Bayrak, geçmişte Kürt aydınlarının da mücadelelerini Avrupa’da devam ettirdiklerini hatırlattı. Bayrak, bu nedenle diplomasi eksikliğinden kaynaklı sorunlar yaşansa da Öcalan’ın Avrupa’ya gitmesinin doğru bir tercih olduğunu kaydetti.
 
‘KÜRT-TÜRK İTİFAKI İHANETE UĞRADI’
 
Öcalan’ın Avrupa’dan sonra Kenya’ya götürülmesinin de emperyalist devletlerin planının bir parçası olduğunu belirten Bayrak, bu planla yaratılmak istenen Kürt-Türk çatışmasının önüne geçmeye çalışan Öcalan’ın hemen her zaman dile getirdiği ‘Kürt ve Türkün kaderi birdir’ sözünü hatırlattı.
 
Kürtlerin 10-15 bin askerle Alparslan’a destek verip, Türklere Anadolu’nun kapıları açmasıyla Kürtler ve Türkler arasında tarihi işbirliği ve ittifakların geliştiğini söyleyen Bayrak, ancak bu ittifakların bir şekilde bazı zamanlarda ihanete uğradığını kaydetti.
 
YUSUF ZİYA BEY’İN TARİHİ SÖZLERİ
 
 Bugün Türkiye ve Ortadoğu’da yaşayan halklara acılı süreçler yaşatan asıl şeyin de, yine Kürt ve Türkler arasında yaşanan savaş hali olduğunu vurgulayan Bayrak, “Hak, her şeyin üstündedir. Haklılık her zaman kuvveti yener. Bundan dolayı doğru olan çözüm Kürtler ve Türklerin birlikte eşitçe yaşamasıdır. Onun için Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey’in 1923’te Meclis’te ayakta alkışlanan konuşmasında sarf ettiği ‘Türkle Kürt teşriki mesai ederek yaşamazlarsa, ikisi için de âkıbet yoktur. Binaenaleyh, hangisi hangisine ihanet ederse, ikisi için de âkıbet yoktur’ sözü, ne yazık ki gerçekleşiyor. İşte bu ihanetin ortadan kaldırılması için acil barışçıl ve demokratik bir çözümün bulunması gerekir” dedi.
 
MA / Erdoğan Alayumat- Barış Ceyhan  
 
YARIN - Başkaya: Kürtler hesaba katılmadan Ortadoğu’da plan yapılamaz