CHP’de ‘çözüm’ mü tekrar mı?

img
ANKARA - CHP’nin kurultayda açıkladığı beyannamenin zaman ve mekanın ruhunu ne kadar yakaladığı, güncel gerilim ve dönüşümleri ne kadar hesaba kattığı, başta Kürt sorunu olmak üzere diğer tüm sorunlara çözüm gücünü hangi dinamiklerden alacağı tartışma konusu.
 
CHP 37’nci Olağan Kurultayı geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirildi. “İktidar olma” ve “Cumhuriyeti demokratikleştirme” hedefiyle düzenlenen kurultayda, “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”nin açıklandı ve delegelerin oy birliğiyle kabul edildi. Beyanname, 1959’da yapılan CHP 14’üncü Olağan Kurultayı’ndaki “İlk Hedefler Beyannamesi” ile özdeşleştirildi. O dönemin CHP ile Demokrat Parti (DP) arasındaki tartışmalar, DP’nin iktidar anlayışı ve siyasi atmosfer ile Ankara partilerinin ittifak arayışları kimi benzerlikler gösteriyor. 
 
DP’DEN TAHAMMÜL BEKLEMEK 
 
CHP’nin muhalefetteki ilk kurultayı olan 8’inci Olağan Kurultay, 28 Haziran 1950 tarihinde toplandı. CHP’nin iç eleştirileri asıl gündem olurken, İsmet İnönü’nün istifa etmesi ve partinin gençleştirilmesi tartışılıyordu. Dönemin CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, iktidardan düştükten sonra kendilerinin ve diğer muhalefetin huzur içinde çalışması için DP’nin tahammül göstermesine işaret etmişti. İlerleyen zamanda DP’den bu tahammül gelmedi. 
 
CHP’nin 8’inci Kurultayı ile 1959 yılındaki 14’üncü Kurultayı arasında geçen zamanda benzer eleştiriler sürdü. Kasım 1951’de toplanan 9’uncu Kurultayda, DP’nin muhalefete yaşamı kısıtladığı, temel problemin demokrasi olduğu, TBMM’de Anayasa’ya aykırı kanunların çıkarılmasını önlemek için Yüksek Mahkeme gerekliliği, basın hürriyetinin önemi vurgulanmıştı.
 
MUHALEFETTE İTTİFAK
 
1952 yılına gelindiğinde CHP Meclis Grubunun, anti-demokratik kanunların değiştirilmesi amacıyla 37 yasa önerisi vermesi, dönemin atmosferini anlatıyordu.
 
Aradan geçen 5 yıllık zaman içinde muhalefetin gündemine ittifaklar girdi. CHP yönetimi, 1957 yılında daha önce kısmi olarak görüştüğü muhalefet partileriyle “hukuk devletinin gerçekleştirilmesi” temelinde resmi bir görüşme içinde olma girişimlerinde bulundu.
 
İsmet İnönü, CHP İstanbul İl Kongresinde herhangi bir muhalefet partisinin iktidara gelmesi durumunda, Meclis’i “kurucu meclis” gibi niteliğinde çalıştıracağını, yeni anayasa yapılacağını ve seçimlere gidileceğini duyurmuştu.
 
Bu süreçte ittifak görüşmeleri devam etti ve 9 Eylül 1957’de CHP 13’üncü Kurultayını Ankara’da topladı. Kurultayın gündemi benzerdi; siyasi huzursuzluk, seçimler ve seçim ittifakı görüşmeleri...
 
İLK HEDEFLER BEYANNAMESİ
 
CHP’nin 14’üncü Kurultayı, 12 Ocak 1959 günü Ankara’da toplandı. Kurultayda okunan Parti Meclisi raporunda, Seçim Kanunu’ndaki eşitsizlikler, Anadolu Ajansı (AA) ve basının iktidarın denetimine alınmak istendiği, cezaevindeki gazeteciler, güç birliği ve ittifaklar, yargı bağımsızlığı, Anayasa Mahkemesi’ne duyulan ihtiyaç gündemdeydi. Diyarbakır delegelerinden Tarık Ziya Ekinci ve Avukat Canip Yıldırım tarafından hazırlanan ve okunan “Doğu Kalkınması” adlı önerge de kurultayın gündemi oldu.
 
Aydın delegesi ve ana davalar komisyonu raportörü Turan Güneş tarafından okunan “İlk Hedefler Beyannamesi”, “anti-demokratik kanunların kaldırılması”, “modern anayasa yapımı” ve “seçim mevzuatının düzenlenmesini” içeren 3 ana maddede düzenlenmişti. 
 
Özetle beyanname, insan hak ve özgürlüklerinin ve modern hukuk sisteminim gereklerinin yer aldığı bir anayasa önermekteydi. CHP Meclis’te çoğunluğu elde ettiğinde beyannamedeki teklifler yasallaşacaktı. Ancak 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi yaşandı ve DP iktidardan düşürüldü. 
 
27 Mayıs’ın ardından hazırlanan 1961 Anayasası’nda CHP’nin 8 ile 14’üncü kurultayları arasındaki tartışmaları ve önerileri dikkate alınmış, İlk Hedefler Beyannamesi de 1961 Anayasası’nın temelinde yer almıştı. 
 
CHP’nin “son muhalefet kurultayı” iddiası taşıyan 37’nci Olağan Kurultayı, 14’üncü Kurultayın ruhuna benzer bir mantıkla hazırlandı. CHP, erken bir seçim ile “dostlarıyla iktidar” olmak, delegelerin kabul ettiği İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’nin yeni bir anayasanın temeline yerleştirmeyi hedefliyor. 
 
‘DOSTLARIMIZLA İKTİDARA’
 
CHP’nin iktidar hedefli kurultayında, Kürt sorunu konusunda iktidara edilgen konumlanışı sürdürüldü. Kürt sorunu ve Meclis’teki muhatabı HDP’ye yönelik mesafesini iktidarın “şiddet” ile “müzakere” tutumuna göre belirlediği, kurultayın ittifak gündeminde görülüyor. 
 
Kimi CHP’lilerin kurultayda söylediği ve öncesinde de bazı gazetecilerin yazdığı gibi, Millet İttifakı’nı korumaya çalışırken, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi ile uyumlu bir hat çizileceği, CHP’nin kendini büyütürken, onları da büyütmeye çalışacağı belirtiliyor. Keza bu partilerin çizdiği ideolojik kodları CHP de temsil etmek için uğraş içinde olduğu bir süredir aşikar.
 
“Dostlarımızla iktidara” ifadesindeki “dostların” içinde Kürtlerin ya da HDP’nin olup olmadığı ise gizemini koruyor.
 
AKP’nin temsil ettiği siyasal İslam’ın temel karakteri, tarihi kendinde başlatması, çözümü geçmişte araması ve toplumsal hiçbir sorunu çözememesi... Kendisini “demokrat” ve “çağdaş” gören ve “halk adına siyaset” yaptığını iddia eden CHP’nin de çözümü 1959’da araması, feyz almak normal karşılansa da, beyannameyi sadece Kürt sorununun adıyla “güncellemesine” neden olan etnik-merkeziyetçilik ve ulusalcılık gibi damarlarını kesip atmaması bilinçli bir tercih. 
 
KÜRT SORUNU 
 
Keza beyannamenin zaman ve mekanın ruhunu ne kadar yakaladığı, güncel gerilim ve dönüşümlerini ne kadar hesaba kattığı, başta Kürt sorunu olmak üzere diğer tüm sorunlara çözüm gücünü hangi dinamiklerden alacağı ise tartışma konusu.
 
Beyannamede, Kürt sorununun ismi dışında onu tanımlayan ve Meclis’i işaret etme dışında çözüm öneren sadece bir cümle var: “Toplumsal barışın sağlanması için terör örgütleriyle mücadele etme.” “Ülkenin üniter yapısının korunması” da özenle beyannamede yer alıyor. 
 
Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında ise Kürt sorunuyla ilgili sıfatlar sadece olumsuzluk üzerinden kuruldu: “Siyasal iktidar başta Kürt sorunu olmak üzere toplumsal ayrıştırmaya yaşatmakta ve politikalarını bunun üzerine inşa etmektedir. (…) Kürt sorununu egemen güçlerin kullanmasına asla izin vermeyeceğiz.” Beyannamenin Kürt sorunu ile olumlu ifadesi ise “başta” diyerek, sorunların en tepesine konması.
 
Yeni Parti Meclisi listesine alınmayan CHP’li İlhan Cihaner’in “Afrin konusundaki tutumumuzdan sonra Kürtler nasıl oy verecek” sorusu ve İzmir eski Milletvekili Sadi Ergül’ün “Legal Kürt hareketi doğal müttefikimizdir” ifadeleriyle verdiği önergenin kurultay divanı tarafından ciddiye alınmaması, “dostlarımızla iktidara” kurultayının karakterine dair ipucu veriyor.
 
CHP, Kürt sorunu konusunda kendi tercihini iktidarın tercihi üzerinden kurmaya devam ediyor. Bu tercihler, Efrin’e atılan bombanın üzerine imzasını atan Özlem Çerçioğlu’nun Divan Başkanı yapılmasındaki gibi iflas eden paradigmanın devlet partisi olmaya göz kırpışı ve “karşıtına benzemek” olarak pratikte işliyor. 
 
ÜÇÜNCÜ YOL
 
Birbirine benzeyen bu karşıtlığın ve yaşamın ikililiğe sıkıştırılmak istenmesinin karşısında “üçüncü yol” fikri, pratiği ve duygusuna yeni bir yaşama ihtiyaç hasıl oluyor. Kurultaydan bir gün önce Artı Gerçek’e konuşan CHP PM Üyesi Müslüm Sarı, şöyle diyor: “Mesela Kürt meselesi. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı fikri aslında Kürtlerin üçüncü yoludur. Yeniden bir ana bütüne entegre olma meselesini yeniden cumhuriyet parantezi içinde çok rahat çözebiliriz.”
 
2019 Eylül ayında Duvar’a konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Yunus Emre, Kürt sorununun çözümü için üçüncü yolu öneriyor. Ancak CHP Genel Başkan Yardımcısı burada, Bülent Ecevit ile özdeşleşen “Ortanın Solu” kavramından bahsediyor ve Kürt sorununun çözümünü geçmişe havale ediyor. 
 
Bu tablo bir sorun alanı oluşturuyor; CHP’nin “üçüncü yol” ve “Cumhuriyetin demokratikleşmesi” ve bu temelde sorun alanlarının çözümüne dair ifadeleri, HDP ve Kürt siyasal hareketine gerçek manada, tevazu ile “Söylemlerinizi duyuyoruz ve önemsiyoruz” yanıtı mı veriyor yoksa siyasal bir retoriğin kalın parmakları arasında gösteriye mi çıkartıyor?
 
CHP içinde karaçalı olan ya da CHP’nin resmi görüşünü süsleyerek bugünlere getirenler olabilir ancak soruya yönelik CHP’nin resmi cevabı, beyannamede ve divan başkanlığının yarattığı sembolik ifade niyet beyanı olarak yer alıyor.
 
Demokrasi güçlerinin “İktidar Hedefi” ve “Cumhuriyeti Demokrasi ile Taçlandıracağız” gibi söylemlere, politik akıl ve tarihsel bir çerçeveden bakması ve artık “demokratik yönetme hedefi” ve “bütünlüklü demokrasi mücadelesi” noktasında buluşması elzem görünüyor.
 
MA / Deniz Nazlım